imperialis
|
|
« Yanıtla #75 : Nisan 07, 2010, 08:03:28 ÖÖ » |
|
abi sen yeni başlık açıp bunları oraya eklesen ne güzel olur.
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
Buny@S
Ziyaretçi
|
|
« Yanıtla #76 : Nisan 21, 2010, 04:34:04 ÖÖ » |
|
Bahar Gelme Üstüme Bahar, yalvarırım çek git işine! .. Salma üstüme çiçeklerini aklımı çelme! .. Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde; sonra güneşle oynaşıp tütsülenmis¸ gibi buğulanıyor. Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek... Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem... Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtü böcek... Yapma bunu bana bahar, Böyle üstüme gelme...!
Zaten damarlarıma zor zaptediyorum kanımı... Çoktan cemreler düşmüs¸ beynime, yüreğime... Kalbimin buzları erimis¸ Göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir... Bir de sen çıldırtma beni... Krizdeyim ben... tembelliğin sırası değil, uyamam sana... Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına, kokularına hakim ol. Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni... Bulutların üşüşmesin başıma... Girme kanıma benim... yoldan çıkarma...!
Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin, afrodizyakların en etkilisi, Sevdanın suç ortağısın. Kıyma bana...! Biliyorum çünkü, yine kandırıp yesillendireceksin aşka; gövdemi azdırıp sonra birden çekip gideceksin. Tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni bir kuraklığın ortasında terk edeceksin... O iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman... Ne o delişmen sabahlar kalacak, ne günaha çağıran çapkın eteklerin uçuştuğu günbatımları...
Tembel kuşların şakımaktan bitap, ebruli çiçeklerin kokmaktan... Buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgarlarında... Yeşerttiğin çiçekler, yürekler solacak; damar damar çatlayacak ruhumuz... Hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden... yüreğim viraneye... Her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da... Ebedi bahar, bir başka bahara kalacak.
İyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar... Iş¸ açma başıma... Git işine! Yoldan çıkarma beni! .. Can Dündar
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
|
arwen
Global Moderator
Karma: +612/-77
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 468
ben mevlana değilim önce adam ol sonra gel
|
|
« Yanıtla #78 : Nisan 21, 2010, 08:54:32 ÖÖ » |
|
o zaman burayı okuma oğuzhan olmazmı
|
|
|
Kayıtlı
|
İyi yaşlısı olmayan yerde iyi genç olmaz
|
|
|
0guzh@n
gravelot
Yüzbaşı
Karma: +486/-545
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 498
|
|
« Yanıtla #79 : Nisan 21, 2010, 09:43:37 ÖÖ » |
|
o zaman burayı okuma oğuzhan olmazmı nereyi okuyacağımı yada okumayacağımı karar verebiliyorum zahmet edip,düşünmüşsün beni teşekkürler
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
esra1986
MELEZ KRALİÇE
Er
Karma: +35/-9
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 8
|
|
« Yanıtla #80 : Nisan 21, 2010, 10:19:56 ÖÖ » |
|
Hangi sevgili var ki, senin kadar duyarsız ve kalpsiz?
Ve hangi sevgili var ki, benim kadar çaresiz?
Hangi ayrılık var ki, böyle kanasın ve böyle acısın?
Ve hangi taş yürek var ki, benim kadar ağlasın?
Hangi gün karar verdin, küt diye çekip gitmeye?
Hangi lafım dokundu sana, böyle inceden inceye?
Hangi otobüs söyle, hangi uçak, hangi tren?
Seni benden götüren, beni bir kuş gibi öttüren.
Hangi kırılası eller dolanır, kırılası beline?
Hangi rüzgar şarkı söyler, o ay tanrıçası teninde?
Hangi çirkin gerçek uğruna, tükettin güzel ütopyamızı?
Hangi boşboğazlara deşifre ettin, en mahrem sırlarımızı?
Hangi cama kafa atsam?
Hangi kapıyı omuzlayıp kırsam?
Hangi meyhanede dellenip, hangi masaları dağıtsam?
Bende bu sersem başımı, karakolun duvarına vursam.
Kendimi caddeye atıp, arabaların altına savursam.
Hangi tercih beni en hızlı şekilde öldürür?
Hangi şekil öldürmez de, ömür boyu süründürür?
Kayıp ilanı mı versem, şehir şehir dolanmak yerine?
Ödül mü koysam, ölü veya diri seni bulup getirene?
Hangi ayrılık var ki, böyle diş ağrısı gibi durmadan zonklasın?
Hangi cam kesiği var ki, böyle musluk gibi içime damlasın?
Hiç sanmam! ...
Hasta kalbim bunu bir süre daha kaldıramaz! .
Feriştah olsa, böyle eli kolu bağlı bekleyip duramaz.
Hangi mübarek dua,
Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye?
Hangi aptal mazeret ikna eder, ateşimi söndürmeye?
Olur mu be! . olur mu?
Bu da benim gibi adama yapılır mı?
Aşk dediğin mendil mi?
Buruşturup bir kenara atılır mı?
VEFA bu kadar basit mi? Alınır mı? Satılır mı?
Hangi hırsız çaldı, seni yırtık cebimden?
Hangi pense kopardı bizi birbirimizden?
Hangi uğursuz hamal taşıdı valizini?
Hangi çöpçü süpürdü yerden bütün izini?
Hangi yaldızlı otel çarşaf serip barındırdı?
Hangi süslü manzara seni kolayca kandırdı?
Hangi şarlatan imaj böyle çabuk ilgini çekti?
Hangi pembe vaadler o saf kalbini cezbetti?
Dağ gibi adamı eze eze! .....
Hangi anası tipli parlak çömeze,
Hangi alemlerde kahkahanı ettin meze?
Hangi yamyamlara yedirdin o masum rüyamızı?
Hangi mahluklar çiğnedi el değmemiş sevdamızı?
Hangi bıçak keser şimdi benim biriken hıncımı?
Hangi mermi dağıtır insanlara olan inancımı?
Hangi bekçi, hangi polis artık zapteder beni?
Ve! .. Hangi su bağışlatır?
Hangi musalla temizler seni?
Bu Nasıl Ayrılık?...
YUSUF HAYALOĞLU - HANGİ AYRILIK
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
esra1986
MELEZ KRALİÇE
Er
Karma: +35/-9
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 8
|
|
« Yanıtla #81 : Nisan 21, 2010, 10:45:35 ÖÖ » |
|
GÖKKUŞAĞI VE SEN Gökkuşağı gibi gülümse
Aşkınn bir adı hüzünse, öbür adı mutluluktur. Yarısı zorluksa, diğer yarısı rahat bir soluktur.
Bir gün yüreğin kanadığında, biri ağlar ise “O” gerçek dostundur. Dostlarınla öyle yaşa ki düşman olduğunda hakkında söyleyecek sözleri olmasın. Düşmanlarınla öyle yaşa ki dost olduğunda yüzün kızarmasın.
Kucaklamaya kollarının yetmeyeceði bir ağaç, bir tohumla başlar. En uzun yolculuklar bir adımla başlar. Gerçek sevgiler ise küçük bir tebessümle başlar.
Değer verdiğin insan sana değer vermiyorsa, bırak kendi değeriyle kalsın.
Lüzumsuz şeylerin peşinden koşan, lüzumlu şeyleri kaçırır.
Gülü öyle bir sevmelisin ki, soranlara “dikeni yok” diyebilmelisin.
Dal rüzgarı affetmiştir, ama kırılmıştır bir kere.
Insanları çılgına çeviren şey; bugünün deneyimi değil, dün olan bir şey için pişmanlık duymak ve yarının getireceklerinden korku duymaktır.
Geldiğin zaman boşlukları dolduran değil, gittiğin zaman yeri doldurulamayan ol.
Dostlar ırmak gibidir: Kimi zaman suyu az, kimileyin çok... Kiminde ellerin ıslanır yalnızca, kiminde ruhun yıkanır boydan boya.
Hayatın en güzel anı her şeyden vazgeçtiğiniz zaman sizi hayata bağlayan biri olduğunu düşündüğünüz andır.
Karamsar olmak zor değil. Zor olan çılgın bir fırtınadan sonra gökkuşağı gibi gülümseyebilmektir.
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
Buny@S
Ziyaretçi
|
|
« Yanıtla #82 : Nisan 22, 2010, 12:23:39 ÖÖ » |
|
İstanbul'u Dinliyorum İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı Önce hafiften bir rüzgar esiyor; Yavaş yavaş sallanıyor Yapraklar, ağaçlarda; Uzaklarda, çok uzaklarda, Sucuların hiç durmayan çıngırakları İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Kuşlar geçiyor, derken; Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık. Ağlar çekiliyor dalyanlarda; Bir kadının suya değiyor ayakları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Serin serin Kapalıçarşı Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa Güvercin dolu avlular Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Başımda eski alemlerin sarhoşluğu Loş kayıkhanelerıyle bir yalı; Dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir yosma geciyor kaldırımdan; Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar. Bir şey düşüyor elinden yere; Bir gül olmalı; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir kuş çırpınıyor eteklerinde; Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum; Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum; Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından Kalbinin vuruşundan anlıyorum; İstanbul'u dinliyorum. Orhan Veli Kanık
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
Buny@S
Ziyaretçi
|
|
« Yanıtla #83 : Nisan 22, 2010, 03:44:44 ÖS » |
|
Ah Ulan Rıza Neden halâ gelmedi, yoksa Saati mi şaşırdı hıyar? Gerçi hiç saati olmadı ama En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok, Madara olduk meyhaneye! Ah eşşek kafam benim, Nasıl da güvendim bu hergeleye!
Gelse, balığa çıkacaktık, Ne çekersek kızartıp birayla yutacaktık. Kafamız tam olunca, şarkılar döktürüp Enteresan hayâllere dalacaktık.
Bu sandalı geçen hafta denk getirip Çalıntıdan düşürdük. Arkadaşlar ısrar etti, Biz de, iyi olur, bize uyar diye düşündük.
Saat sekizde gelecekti, Bana birkaç milyon borç verecekti. Yoksa o nemrut karısı kaçtı da Onun peşinden mi gitti?
Eğer öyleyse yandık, Gudubet gene yaptı yapacağını! Geçen sene de merdivenden itip Kırmıştı Rıza'nın bacağını.
Abi, kadında boy şu kadar; Kalça fırıldak, göz patlak, kafa çatlak! Korkuyorum, bir gün ya kendini asacak, Ya horlarken Rıza'yı boğacak!
Bak, şimdi acıdım, aşkolsun adama, Ben olsam, vallahi baş edemem!.. Hele beş tane velet var ki boy-boy, Allah'tan düşmanıma dilemem!
Aslında iyi çocuktur Rıza, efendi huyludur, Herkesin suyuna gider. Yoksa, kalıba vursan hani, Tek başına on tane adam eder!
Bir keresinde, hiç unutmam Üç-beş zibidi haraca dadandı; Rıza, sandalyeyi kaptığı gibi Herifleri hastaneye kadar kovaladı!
Aynı mahallede büyüdük, aynı kızları sevdik, Aynı kafadaydık. Orta ikiden bıraktık, matematik ağır geliyordu, Biz, başka havadaydık.
Aynı gömleği giyer, aynı sigaraya takılır, Aynı takımı tutardık. Fener'in her maçına iddialaşıp Millete az mı yemek ısmarladık!..
Bir tek askerde ayrıldık, Bana Bornova düştü, ona Gelibolu. Döner dönmez evlendirdiler, En büyük salaklığı da bu oldu!..
Bense hiç düşünmedim, zaten param yoktu. Hep tek tabanca gezdim. Benim beğendiğimi anam istemedi, Onun gösterdiğini ben sevmedim.
Neyse, bunlar derin mevzu... Anlaşıldı, bu herif artık gelmeyecek. Ufaktan yol alayım Anam evde yalnız, şimdi merağından ölecek!..
Gittim, vurup kafayı yattım; Rüyamda gördüm, gülümseyerek geldiğini. Ne bilirdim, yolda kamyon çarpıp Hastaneye kavuşmadan can verdiğini!..
Vay be Rıza!.. Sonunda sen de düşüp gittin Azrail'in peşine! Dün, boşuna günahını almışım, Ne olur, kızma bu kardeşine!
Öğlen kahvede söylediler, Rıza öldü, dediler Ne kolay söylediler! Sanki dev bir taş ocağını Kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler!
Ah dostum... o kocaman gövdene O beyaz kefeni nasıl kıyıp giydirdiler? O zalim tabutun tahtalarını Senin üstüne nasıl böyle çivilediler?
Yani sen şimdi gittin, yani yoksun, Yani bir daha olmayacak mısın? Yani bir daha borç vermeyecek, Bir daha bira ısmarlamayacak mısın?
Peki, beni kim kızdıracak, Kim zar tutacak, kim ağzını şapırdatacak? Peki, beni bu köhne dünyada Senin anladığın kadar kim anlayacak?
Ulan Rıza... ne hayâllerimiz vardı oysa, Ne acayip şeyler yapacaktık... Totoyu bulunca dükkân açacak, Adını Dostlar Meyhanesi koyacaktık.
Talih yüzümüze gülecekti be!.. Karıyı boşayıp sıfır mersedes alacaktık. Hafta sonu iki yavru kapıp Boğaz yolunda o biçim fiyaka atacaktık!
Ah ulan Rıza... bu mahallenin, Nesini beğenmedin de öte yere taşındın? Ara sıra gıcıklaşırdın ama inan ki, Benim en kıral arkadaşımdın!..
Ah ulan Rıza... ben şimdi, Bu koca deryada tek başıma ne halt ederim? Senden ayrılacağımı sanma, Bir kaç güne kalmaz, ben de gelirim!.. Yusuf Hayaloğlu Arkadaş Dökümü Evvela dişlerimiz döküldü Sonra saçlarımız Arkasından birer birer arkadaşlarımız Şu canım dünyanın orta yerinde Yalnız başına yapayalnız Kırılmış kolumuz, kanadımız Tatlı canımızdan usanmışız
Bir şüphedir sarmış yüreğimizi Ya kendini aldatıyor demişiz ya bizi Bir şüphedir demir atmış ciğerimize Pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi Düğüm üstüne düğüm şöyle dursun Bir çalım bir kurum hepimizde Nereden inceyse oradan kopsun
Bu canım dünyanın orta yerinde Hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize Yalan mı? gözünü sevdiğim karıncalar İşte: hamsiler sürü sürü Arılar bölük bölük geçer Leylekler tabur tabur
Ya bizler? eşrefi mahlukat!.. Boğazımıza kadar kendi mundar karanlığımıza gömülmüşüz
Bizler bölük bölük, bizler tabur tabur Bizler sürü sepet Yalnız birbirimizi öldürmüşüz. Bedri Rahmi Eyüboğlu
|
|
« Son Düzenleme: Nisan 22, 2010, 04:01:44 ÖS Gönderen: Buny@S »
|
Kayıtlı
|
|
|
|
Buny@S
Ziyaretçi
|
|
« Yanıtla #84 : Nisan 23, 2010, 03:01:24 ÖÖ » |
|
Adın Bahardı Kente yanlızlık gelirdi sen uyuyunca Yüzümde mevsim değişirdi uyandığında Bilmezdin gizliden seni sevdiğimi Aşkın içimde solardı adın bahardı
Eteğini koştururdun sokağımızda Sokak sus pus olur sana bakardı Bilmezdin gizliden izlediğimi Gözlerim gözlerinden korkardı Hatırlıyorum adın bahardı
Sokakta bir bayramdı durakta bekleyişin Sanki sonsuz bir ayrılıktı okula gidişin Bilmezdin her sabah seni yolcu ettiğimi Yüreğim yol boyu ardından ağlardı Hatırlıyorum adın bahardı Yılmaz Erdoğan Ölümden Sonrası Öldük, ölümden bir şeyler umarak. Bir büyük boşlukta bozuldu büyü Nasıl hatırlamasın o türküyü, Gök parcası, dal demeti, kuş tüyü, Alıştığımız bir şeydi yaşamak.
Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok; Yok bizi arayan, soran kimsemiz. Öylesine karanlık ki gecemiz, Ha olmuş ha olmamış penceremiz; Akarsuda aks'imizden eser yok. Cahit Sıtkı Tarancı Ölüm I Sözünde durmadı mavi gökler; Gün kararıyor gitgide ölüm. Akşam yeli nedameti söyler; Nedamet yer etti bende ölüm.
Ne yapsam, gün doğmuyor gönlümce; Sudur akar kendi bildiğince, Hangi pencereye koşsam gece; Gitmiyor bu can bu tende ölüm.
Ne vefasız geçmişten hayır var, Ne gelecekler imdada koşar, Çoktandır tekneyi aldı sular; Çoktandır ümitler sende ölüm. Cahit Sıtkı Tarancı
|
|
« Son Düzenleme: Nisan 23, 2010, 06:04:35 ÖÖ Gönderen: Buny@S »
|
Kayıtlı
|
|
|
|
Buny@S
Ziyaretçi
|
|
« Yanıtla #85 : Nisan 23, 2010, 09:56:03 ÖS » |
|
Hadi GİT
Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit, Günahıma girmeden, katilim olmadan git!
Git de, şen şakrak geçen günlerine gün ekle, Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.
Git ki, siyah gözlerin arkada kalmasınlar, Git ki, gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar.
Madem ki benli hayat sana kafes kadar dar, Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.
Hadi git, benden sana dilediğince izin, Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.
Kahrımın nedenini söylesem, irkilirler; Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.
Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın; Oysaki hep yedekte, hep elde var saymıştın.
Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak, Zannetme ki, pişmanlık, mutluluk kadar ırak!
Sanma ki, fasl-ı bahar geldiğim gibi gitmez, Sanma ki, hüsranını görmeye ömrüm yetmez.
Her darbene tahammül edecektir bedenim, Gururum mani olur perişanlığıma benim.
Yari Ferhat olmayanın ellerle ülfeti ne? Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.
Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka, Sana gül bahçesini kim açar benden başka!
Hercai arılara meyhanedir çiçekler, Kim bilir, şerefinden kaç kadeh içecekler!
Madem ki aşk tablosunun takdirinden acizsin, Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.
Ne vedaya gerek var ne de mektuba hacet, Git de, Allah aşkına bir selama muhtaç et!
Güllere de aşk olsun, gene sen kokacaksan! Fallara da aşk olsun, aşkolsun gene sen çıkacaksan!
Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm! Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.
Korkulu düşlerimi yorumdan kaçırıyorum; Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum!
Git, iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit, Günahıma girmeden, Katilim olmadan git. Cemal SAFİ http://www.izlesene.com/video/muzik-cemal-safi-git/1209516http://www.dailymotion.com/video/xblkwn_candan-ercetyn-gyt_music
|
|
« Son Düzenleme: Nisan 24, 2010, 02:06:18 ÖÖ Gönderen: Buny@S »
|
Kayıtlı
|
|
|
|
Buny@S
Ziyaretçi
|
|
« Yanıtla #86 : Mayıs 04, 2010, 01:13:22 ÖÖ » |
|
Asi Bir Küheylan
Aşiret çocuğuyam adım küheylan Kızılca kıyamet yaylasında doğmuşam Koyaklarda kartal uçurmuşam, kurt kovalamışam, adam Vurmuşam Onursuz yaşanmaz demişem Rezil rüsva etmemişem kendimi böceklere Yavri yavri Bu yüzden dik bakaram adamın yüzüne Bu yüzden böyle hoyrat kalmışam Asi bir küheylanam Anam rüzgar, babam gurbet Bin yıldır bu koğuştayam Diz çöktürmez beni hasret Seni sevmişem Bir kekliğin sesini üzmekten sakınır gibi Seni sevmişem Gururlu dağ çiçeklerini göğsüme takınır gibi Ben sazımı kılçadırların boynuna asıpta öyle gelmişem Buraya Yavri yavri Ölürsem iradi ölürem Harlanmış bir kılıca alnımla dokunur gibi Asi bir küheylanam Gözlerini benden ayırma Kırılıp düşerem sonra kimse bakmaz yarama Bana ne getirmişen cico Karda çürümüş sümbül soğanlarımı Yoksa tozkaldıran taylarımı Dargeçitlerdemi kanatmışan O göçebe sevdamızın yamacına Şimdi kimler konmada söyle Yavri yavri Söyle kınalı kuzun nerde Onu hangi soysuzun sürüsüne katmışan Asi bir küheylanam Mahmut vurma döşüme Delerem bu duvarları delerem Jandarma kavuşmaz peşime Benki dipsiz uçurum boylarında Paramparça olmuş ölmemişem Benki huysuz nehir yataklarında Yaralarımı çamurla sıvamışam Nasıl sığaram düşündünmü Şu altı adımlık tosbağa voltasına şimdi Yavri yavri Dağları çıldırtan öykümü Ben bu demirlere dişlerimle yazmışam Asi bir küheylanam El süremezler yeleme Bırak yırtılayım bırak, gem vurma benim dilime Hüznün duvarlarında Sıvası dökülmüş bir yer vardır bilirmisen yavri Bilirmisen çiçekler çentik çentiksolar Bu gevur ölüsü akşamlarda Bırak gözyaşlarımın açtığı çukurlar öylece betonda kalsın Donansın peşime bi metelik etmez bu sırtlan Adımları.donansın Yavri yavri Şapkam namusumdur Koma buralarda koma Tespihim dağılmasın Asi bir küheylanam Kesmez beni bu acılar Beni vursada bu puştlar Ancak sırtımdan vururlar
Yusuf Hayaloğlu http://www.dinliyoz.com/11718/yusuf-hayaloglu-asi-bir-kuheylan-indir-dinle.html
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
Gazik
Teğmen
Karma: +36/-72
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 202
Gazik'e sefer olur, Zafer olmaz..
|
|
« Yanıtla #87 : Mayıs 04, 2010, 07:49:38 ÖÖ » |
|
DOKUNMA YANARSIN
Çocukluğum çıraklıkta geçti Kir-pas içinde. Gençliğim korsan yürüyüşlerde mitinglerde. Hapse erken düştüm, Copla erken tanıştım Küçük voltalardan bıktım usandım!
Şimdi uçsuz bucaksız ovalarda, Adımlarımı saymadan Geriye dönüp bakmadan, Usanmadan bıkmadan Deli taylar gibi koşmak istiyorum! Ve görüyorsun ki; Aşkı beceremiyorum... Beni kendi halime bırak yavrucuğum, Ben yolumu nasıl olsa bulurum..
Upuzun çayırlarda Yalınayak koşmak istiyorum. Saçlarım rüzgâra konuk Yüzüm dağlara dönük... Göğsümün çeperini Ölümle sınayan esaret Ve yüreğimi yararcasına zorlayan cesaret; Kıyasıya vuruşsun istiyorum! Koşmak... koşmak istiyorum sevgilim Dönemezsem affet...
Firari gecelerin azmanı olmuşum Bütün istasyonlarda afişim durur. Beni bir çocuk bile bulur... Dokunma bana çıldırırsın! Dokunma bana ellerin tutuşur! Koşmak istiyorum; Eksozların molozların Yağmaların kıyısından. Onca insafsızlıkların Onca haksızlıkların Manzarasızlıkların parasızlıkların Allahsızlıkların kıyısından... Kimseye ve hiçbir şeye değmeden Ciğerlerimi yok edercesine koşmak istiyorum!
Koşmak istiyorum; Şiirimin ve yumruğumun namusuyla... Kavgaya karışmadan tutuklanmadan Ve küfür etmeden Kafamı kırarcasına koşmak istiyorum!.
Avucunu son bir defa Ağlamadan tutmak istiyorum; Gözlerim yüzüne küskün Sazım sevgine suskun... Saati ayrılığa kurmuşum Olmaz teslimiyet! Ziyan aklımı senle bozmuşum İçerim felâket!. Kurşunlara geleyim istiyorum Ölmek... ölmek istiyorum sevgilim Sağ kalırsam affet!..
Firari acıların uzmanı olmuşum Bütün telsizlerde adım okunur; Beni bir korkak bile vurur... Dokunma bana fişlenirsin!. Dokunma bana sen de yanarsın!..
|
|
|
Kayıtlı
|
İçimdeki fırtına kör kurşunla diner mi? Kavgalar kansız biter mi? Bir mavzer çığlığında seni aramak var ya Bu hep böyle böyle gider mi?...
|
|
|
Buny@S
Ziyaretçi
|
|
« Yanıtla #88 : Mayıs 04, 2010, 11:06:17 ÖÖ » |
|
Gülüşün Gülüşünde bir mana var, Saklayamazsın. Sarılışında ne düşler, Ne düşükler, Sakınamazsın.
Aynı yolları, Kimsesiz mekanları, Birlikte özleme hasreti... Yalnızlığımın dert ortağı gastrit...
Gülüşünde bir mana var, Saklayamazsın.
Bütün iç savaşlarda, Rehin alındı bu yürek Kandıramazsın.
Hangi çekilişin Büyük ikramiyesi bu, En uzak sevişmelerin Yeni yetme utancı. Lakin aşk, Biraz da utanmaktır yaşamaktan, Sakınamazsın... Yeni yetmelik işine gelince: O zaten hepimizin gizli öznesi Türkçede var. Bazı dillerde yok.
Gülüşünde bir mana var, Saklayamazsın. Kime niyet kime felaket bu aşk, Anlayamazsın.
Ödümüz patlıyor acı çekmekten Oysa; Biraz da acıdır, Aşkın mayası. Kaçınamazsın.
Gülüşündeki manayı saklayamazsın. Tutunacak yerimiz yok, Resmi tutanaklarda.
Gülüşünde bin yıllık hasret var, Saklayamazsın. Bu yazık karşılaşmanın Alnımıza çakılıyor anafikri:
Aşka cesaretimiz yoksa Başka zaman görüşürüz Yılmaz Erdoğan
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
Buny@S
Ziyaretçi
|
|
« Yanıtla #89 : Mayıs 05, 2010, 11:05:06 ÖS » |
|
Ah Ölüm Yalancı dünyaya konup göçenler Ne söylerler ne bir haber verirler Üzerinde türlü otlar bitenler Ne söylerler ne bir haber verirler
Kiminin başında biter ağaçlar Kiminin başında sararır otlar Kimi masum kimi güzel yiğitler Ne söylerler ne bir haber verirler
Toprağa gark olmuş nazik tenleri Söylemeden kalmış tatlı dilleri Gelin duadan unutman bunları Ne söylerler ne bir haber verirler
Yunus derki gör taktirin işleri Dökülmüştür kirpikleri kaşları Başları ucunda hece taşları Ne söylerler ne bir haber verirler Yunus Emre
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
|