Imperia Online Turkey  
Nisan 25, 2024, 11:49:17 ÖÖ *
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.
E-posta adresinize aktivasyon iletisi gelmediyse lütfen buraya tıklayın.

Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz
 
   Ana Sayfa   Yardım Ara Giriş Yap Kayıt  
Sayfa: [1] 2   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Can Dündar  (Okunma Sayısı 9137 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
imperialis
███Ų΅ĝ΅ų΅®███
Albay
******

Karma: +1019/-879
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1143

Bi numara yokmuş ki 1 numaranızda


Üyelik Bilgileri
« : Ağustos 03, 2009, 05:14:33 ÖÖ »

Müthiş bir insan olağanüstü yazıları var arkadaşlar okuyun kesinlikle beğeniceksiniz..tek tek paylaşıcam sizinde paylaşmanıza olanak vermek için.


   AZRAİLLE PAZARLIK   


Kendiniz için nasıl bir ölüm isterdiniz? Kirli bir duvar dibinde gözleriniz ve elleriniz bağlıyken cesaretle göğsünüzü şişirip "Ateş" sesini bekleyerek mi?

      Üzerinde koca bir elmasın parıldadığı zarif bir yüzüğün gizli haznesindeki zehiri iştahla yu­dumlayarak mı?

      Yoksa soylu bir düellonun 10.adı­mında göğsünüze saplanan tek bir kur­şunla yere devrile­rek mi?

 

      Nedense insan, bir otoyolda karşıdan karşıya geçerken gelen kalleş bir ölümü yakıştıramıyor kendisine... Ya da zengin bir sofrada boğaza kaçan bir kurbağa bacağından öl­meyi düşünemiyor.

 

      Çekoslovakya'ya Prag baharını yaşa­tan Alexander Dubçek'e Sovyet tankla­rından kurtulmuşken, trafik kazasında ölmeyi yakıştırabilmiş miydik?

 

      Sivas cehenneminden sağ çıkan Aziz Nesin'in bir Temmuz sıcağına teslim olmasını hazmedebildik mi?

 

      Ya Adalet Ağaoğlu'nu bankta oturur­ken "arkadan vuran" bir azraile kurban verseydik, bu,"O'nun şanına uyar mıy­dı?"

 

      Fol dergisi, son sayısında "Doğum ve Ölüm" konusunu işliyor. "Uzun Ölüm­ler" başlıklı ilk yazının altındaki imza ise Adalet Ağaoğlu'na ait...

 

      İnanılır gibi değil ama, Adalet Ağaoğlu, azraille randevusundan bir kaç hafta önce yazdığı "son yazı"sını "ölüm" ko­nusuna ayırmış. "Sanki Bir ölmüşlük ya­şamış ta bunları başkasına anlatmak için hortlayıp, masa başına geçmiş gibi" azraili anlatıyor. "Ölüm düşüncesinin en faz­la ölümsüzleri kovaladığını, ölümsüzle­rin şanlarına uygun bir ölüm arzuladık­larını" belirttikten sonra "Ama ölüm­süzler çoğu zaman hemen hiç istemedik­leri bir biçimde ölürler. Asıl, kepazelik buradadır" diyerek ölümle ilk randevu­sunu anlatıyor.

 

      "Bir gece kısmet kendiliğinden ayağı­ma geldi: Ağzım burnum akmadan, te­miz bir ölümle ölmek isteğime bir yanıt gibi, hayatımın en büyük armağanıyla karşılaştım. Karakış... Gecenin kimbilir kaçı; ikisi mi, üçü mü? Bu topraklarda bunca yılı birlikte kullandığımız erkek yanıbaşımda mışıl mışıl uyurken, kanım, ca­nım sıfırlara doğru süzülüp gitti. Hemen ko­kusunu aldım. Bu, beklediğim gibi bir ölüm­dü... Yaklaştım, yaklaştım fakat operanın son aryasında ölüm müziğinin son notasına davulun tokmağı vurmadan, içgüdüsel bir di­renişe geçtim, içgüdü, yerini yavaş yavaş bilinçe bıraktı: Yanıbaşımda uyuyan erkek pek becerikli değildir. Cenaze nasıl kaldırılır bil­mez. Bu havada gecenin bu saatinde ne ya­pacağını şaşırır. Ben yine gideceğim yere gi­deyim ama, bunu sabaha erteleyemez miyiz? Hadi, lütfen, hadi, gece değil sabah öleyim, kırk yıllık hayat yoldaşıma karakışın bu saa­tinde bir hainlik etmeyeyim şimdi. Ölüm, sabaha, sabaha...

 

      Azrailimle pazarlığım çetin geçti. Sonuç­ta ısrarla çağırdığım ruh geri döndü. Gövdem ise ölesiye bitkin, serili kaldı. İşte buna sevdiğinin hatırı için yaşamak, deniyor."

 

      Bu satırları yazdıktan bir kaç hafta sonra, deniz kenarındaki bir bankta, korku filmlerinin o kara cübbeli azraili, elinde orakla başucuna dikiliverdi. Adalet Ağaoğlu'nun... Ama bu da ölümsüzlere yakışır bir "güzel ölüm" değildi. Yine yaptı pazarlığını azraille ve yine çok uzaklardan çağırdığı ruhu geri döndü. Bu topraklarda 40 yılı birlikte tükettiği erke­ğe gülümseyerek yendi ölümü...

 

      Aynı günlerde o topraklarda 12 can, gö­nüllü yapıştılar azrailin ellerine, cılız bedenlerini yenilmesi zor bir silaha dönüştürerek...

 

      Aynı günlerde uzak bir toprakta ölüm, gencecik askerlerle, aynı yaşta "isyancılar"ı kanlı bir pusuda ya da sessiz bir uykuda yaka­ladı.

"Nasıl bir ölüm isterdiniz" sorusuna "sava­şarak" yanıtını veren gencecik bedenler az­raille randevulaşıp, ölümü davet ettiler.

 

      Sevdikleri yaşasın diye öldüler...

 

      Yaşam, en çok onlara yakışırdı oysa... Coş­ku dolu düğünlerde hayattan yana türkülerle evlenmeliydiler; ölümü kutsayan sloganlarla gömüldüler. Yeni ölümler için yeminler edil­di mezar başlarında; azraile övgüler düzüldü.

 

      Ya siz...?

      Azraille pazarlık, şansınız olsa nasıl bir ölüm istersiniz?

      Sizden sonrakiler daha iyi yaşasın diye bir ranzada açlıktan kanınız çekilerek ya da uzak bir dağbaşında karanlığı delen bir kur­şunu bekleyerek ölebilir misiniz?

 

      O ölenlere seyirci kalarak yaşayabilir misi­niz?

 

      Genç bedenlere kıymaması için azraille sa­vaşabilir misiniz?

      Herkes "Yaşasın ölüm" sloganları atarken "Sabaha kalsın" diyebilir misiniz?

 

      Ölümü yenebilir misiniz?
Kayıtlı

dsfsefx
Er
*

Karma: +0/-1
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 0


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #1 : Ağustos 19, 2009, 07:18:22 ÖS »

mustafa filmi çok güzeldiii
sarı zeybek filmide mustafa kadar güzel olmasada güzel diye bilirim
Kayıtlı
imperialis
███Ų΅ĝ΅ų΅®███
Albay
******

Karma: +1019/-879
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1143

Bi numara yokmuş ki 1 numaranızda


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #2 : Eylül 16, 2009, 03:40:06 ÖÖ »

Okuyun derim  Wink




Eğer ;



 O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...



 sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,



 ve O, her durduğunuz yerde duruyor,


 her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp,


 hüzünlendikçe ağlıyorsa...


 dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu


 bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...


 hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü,


 O'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...


 her şiirde anlatılan O'ysa... her filmin kahramanı O...


 her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa...


 bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez


 özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,


 iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...


 iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...


 eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın


 O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...


 kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...


 özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...


 hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...


 O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme,


 vuslat sehere denkse...


 gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;


 bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü suyu hürmetine...


 uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...


 dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı,


 bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...


 Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız,


 sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...


 ...o halde bugün sizin gününüz!..


 "Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz
Kayıtlı

imperialis
███Ų΅ĝ΅ų΅®███
Albay
******

Karma: +1019/-879
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1143

Bi numara yokmuş ki 1 numaranızda


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #3 : Eylül 16, 2009, 04:23:44 ÖÖ »

BUNU OKUMAK ZORUNDASINIZ ARKADAŞLAR OLAĞANÜSTÜ Bİ YAZI  Cry


HAYATTAN NE ÖĞRENDİM?

Ağır bir ÖSS sorusu gibiydi Esquire dergisininki...''Hayattan ne öğrendiniz?'' Verilen süre içinde aklıma gelenleri aşağıda yazdım. Yanlışların doğruları götürmeyeceğini umuyorum.

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.

Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu, aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.

Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim.

İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu ...
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğu öğrendim.

Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.

İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini...
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.

Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.

Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.

Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu, gerçek namusun, günah elinin  altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.

Can DÜNDAR



« Son Düzenleme: Eylül 16, 2009, 04:30:06 ÖÖ Gönderen: imperialis » Kayıtlı

hellboy80
Çavuş
**

Karma: +137/-165
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 69



Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #4 : Eylül 16, 2009, 06:17:05 ÖÖ »

olağanustu bır yazı gerçekten ınanılmazdı....
Kayıtlı
0guzh@n
gravelot
Yüzbaşı
****

Karma: +486/-545
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 498



Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #5 : Eylül 17, 2009, 04:38:00 ÖÖ »

BUNU OKUMAK ZORUNDASINIZ ARKADAŞLAR OLAĞANÜSTÜ Bİ YAZI  Cry


HAYATTAN NE ÖĞRENDİM?



Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu, aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.


Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.


bu 2 cümle çok etkiledi beni..emeğine sağlık kardeşim...+
Kayıtlı

imperialis
███Ų΅ĝ΅ų΅®███
Albay
******

Karma: +1019/-879
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1143

Bi numara yokmuş ki 1 numaranızda


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #6 : Eylül 17, 2009, 04:59:11 ÖÖ »

sağolasın kardeşim  Wink
Kayıtlı

psefit
Er
*

Karma: +8/-23
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 7



Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #7 : Eylül 17, 2009, 01:10:06 ÖS »


Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu, gerçek namusun, günah elinin  altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.



[/quote]

benim içinde burası çok güzeldi insanların beyinlerindeki örüncek agları için tşk imperialis
Kayıtlı

made in kayseri
_LoNeSoMe_
BaybarS / muptiii ١٩٥٤
Teğmen
***

Karma: +53/-24
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 109



Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #8 : Eylül 17, 2009, 01:24:12 ÖS »

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.

 *bravo* *bravo* *bravo*

Süperdi kardeşim her kısmı çok güzel ama beni en çok etkileyenler de buydu teşekkürler  *rose*
Kayıtlı

Doğruyu konuşmak için iki kişi gerekir: Doğru söyleyen ve doğru anlayan.
darbe46
Er
*

Karma: +10/-8
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 40


serkan


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #9 : Eylül 17, 2009, 04:29:20 ÖS »

gerçekten güzeldi eline sağlık +
Kayıtlı
imperialis
███Ų΅ĝ΅ų΅®███
Albay
******

Karma: +1019/-879
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1143

Bi numara yokmuş ki 1 numaranızda


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #10 : Eylül 17, 2009, 07:19:01 ÖS »

rica ederim herkes için illaki bişeyler var yazılarında paylaşmaya devam edicem  Smiley
Kayıtlı

0guzh@n
gravelot
Yüzbaşı
****

Karma: +486/-545
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 498



Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #11 : Eylül 17, 2009, 10:24:35 ÖS »

rica ederim herkes için illaki bişeyler var yazılarında paylaşmaya devam edicem  Smiley
sabırsızlıkla bekliyor olucam kardeşim... *rose*
Kayıtlı

imperialis
███Ų΅ĝ΅ų΅®███
Albay
******

Karma: +1019/-879
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1143

Bi numara yokmuş ki 1 numaranızda


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #12 : Ekim 16, 2009, 03:16:44 ÖÖ »

Bavulları hep toplu durmalı insanın
Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı
Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vazgeçmeli
İhanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı
Yalnızlığa alışmalı


Çünkü "omuz omuza" günlerin vakti geçti Dayanışma günümüz borsasının değer kaybeden hisse senetlerinden biri artık
Bireyin keşif çağı, geride kı­rık dökük yalnızlıklar bıraktı
Terörün bile bireyselleştiği çağdayız Zaman, birlikten kuvvet doğurma zamanı değil; zaman, tek başına dimdik ayakta kalabilmeyi becerme zamanıdır


İşte o yüzden alışmalı yalnız­lığa
Sokaklar dolusu ıssızlıkla başbaşa yaşamayı göze almalı insan Güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı Hüzünlü bir şarkıyla paylaşı­lan gecelerde başını dayayacak bir omuz arama huylarından vazgeçmeli
Romanlardan yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı evin en görünür duvarlarına

"Yalnızlık paylaşılmaz/ Paylaşılsa yalnızlık olmaz" dizeleriyle başlamalı güne

Cevapsızlığa, sessizliğe ısınmalı
Oysa sessizlik haksızlığa alkıştır
Haklılığın onuru yaşatır insanı Susmanın utancı öldürür
O yüzden en sessiz gecelerde ''doğruydu, yaptım"la teselli bulmalı insan
Feryada komşuların yetişmemesine, soğuk duvar diplerinde sessizce ağlaşmaya alışmalı Kendiyle hesaplaşmaya çalışmalı
Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye, kendiyle hüzünlenip, kendiyle keyiflenmeye hazır olmalı
Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur, ama hep kalıp savaşacakmış kadar gözüpek olabilmeli
Sessizliği, sese dönüştürebilmeli


Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan
Yollarla barışmalı
Yalnızlığa alışmalı

Can Dündar


 Cry Cry Cry Cry

-------------------------------------------------------

Aşka ve Terke dair


Öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki ne sevebilir ne terk edebilirsiniz
Kör kütük bağlanmışınızdır aslında
En güzel yıllarınızın, acı tatlı hatıralarınızın ortağıdır
çekişmelerinizin nedeni, yazılarınızın ilhamı, sohbetlerinizin konusudur
Göz yaşlarınız da, bilinçaltınızda, kahkahanızdadır
saklandığınız bir sığınak, coşunca öptüğünüz bir bayrak
Sevdanız riyasız, çıkarsız, karşılıksızdır
Sınırsız ve nihayetsizdir
Ölmek var dönmek yoktur
Gün gelir anlarsınız, içten içe bir şeylerin kanadığını
Tutkulu sevdaların gizli hançeri başlar parıldamaya
Orasından burasından eleştirmeye koyulursunuz,
Şöyle görünse, öyle demese, değişse biraz ya da eskisi gibi olsa
Başkalarını örnek göstermeye, "bak onlar nasıl yaşıyor" demeye başlarsınız
Hem birlikte yaşayıp, hem özgür olmanın yollarını ararsınız
Aşkınızın gözü kör değildir artık
Yanlışını görür düzeltmek istersiniz
"Eskiden böyle miydi ya"diye başlayan sohbetlerde açılır eleştirinin kapısı
Açıldıkça bastırılmış itirazlar yükselir bilinçaltınızdan
Böyle sürmeyeceğini bilirsiniz, değişsin istersiniz
O, sevgisizliğe yorar bunu ihanete sayar
Tutkulu ilişkilerde ihanetin bedeli ölümdür
"Ya sev böyle ya da terk et" diye gürler
Bir zamanlar bir gülücüğüyle, alacakaranlığı ısıtan o rüya,
Bir kabusa dönüşür birden
Kapatır gönlünün kapılarını, yasaklar kendini size
Hoyrattır bakmaz yüzünüze, zehir akar dilinden, konuşturmaz
Suçlar, yargılar, mahkum eder mühürler dudaklarınızı siler sizi defterden
"iyiliğin içindi hepsi, seni sevdiğim için" dersiniz dinletemezsiniz
Ayrılırsanız yaşayamayacağınızı bilirsiniz ama böyle de sevemezsiniz
İhanetten kırılmıştır kaleminiz, severek terk edersiniz
"Madem öyle"nin çağı başlar ondan sonra
Madem ki siz böylesine tutkun iken O hep başkalarını seçmiştir,
Madem ki kıymetinizi bilmemiştir, o halde günah sizden gitmiştir
Lanet ederek bu karşılıksız aşka, çekip gitmeleri denersiniz
Aşkın göçmenlik çağı başlar böylece
Daha özgür olacağınız limanlara demirlersiniz bir süre
Ne var ki unutamaz, uzaktan uzağa izlersiniz olup biteni
Etrafı bir sürü uğursuzla dolmuş, kurda kuşa yem olmuştur
Delikanlılar, eli kanlılar, uğruna ölenler,sırtına binenler sarmıştır çevresini
Gurur duyar onlarla, koynunda besler, gözünü oysunlar diye
Uğruna kan dökenleri sever, yoluna gül dökenlerden fazla
"bana ne kendi seçimi" diye omuz silkmeye çabalarsınız bir süre

Ama sonra
Ansızın kulağınıza çalınan bir şarkı ya da kapı aralığından,
Süzülüp gelen bir korku hatırlatır onu yeniden
Yaban ellerde, başka kollarda ondan bahseder, ağlarsınız
Kokusunu özlersiniz, türküsünü söylemeyi, şarkısını dinlemeyi,
Yemeğini yemeyi, elinden bir kadeh şarap içmeyi
Karşı nehrin kenarından hasret şiirleri haykırırsınız
Sular kulağına fısıldasın diye
Dönüp, "seni hala seviyorum" diye bağırmak gelir içinizden
Dönemezsiniz
Görmedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız
Anlarsınız ki bir çaresiz aşktır bu
Ne onunla olur, ne onsuz
Hem kollarında ölmek, kucağına gömülmek arzusu,
Hem "ne olacak sonunda" kuşkusu

Böyle sevemezsiniz,
Terk de edemezsiniz
Sürünür gidersiniz!


Can Dündar


ulan yazma şöyle şeyler öldürücen mi beni yaa  Cry
 
« Son Düzenleme: Ekim 16, 2009, 03:24:03 ÖÖ Gönderen: imperialis » Kayıtlı

omerr
Binbaşı
*****

Karma: +142/-462
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 630



Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #13 : Ekim 16, 2009, 01:24:43 ÖS »

aman imperialis aglama beni de aglatacan  Grin Grin
Kayıtlı
mustang
Teğmen
***

Karma: +307/-54
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 107



Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #14 : Ekim 16, 2009, 01:39:04 ÖS »

gercekten mükemmel sözler inasan okurken bile derinlere gidiyor yaw  bilmiyorum bana öyle oldu... paylaşımın için tebrik ediyorum seni  *bravo*
Kayıtlı

Sayfa: [1] 2   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

MySQL Kullanıyor PHP Kullanıyor Powered by SMF 1.1.12 | SMF © 2006-2009, Simple Machines LLC XHTML 1.0 Uyumlu! CSS Uyumlu!