Imperia Online Turkey  
Nisan 19, 2024, 09:25:26 ÖS *
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.
E-posta adresinize aktivasyon iletisi gelmediyse lütfen buraya tıklayın.

Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz
 
   Ana Sayfa   Yardım Ara Giriş Yap Kayıt  
Sayfa: 1 ... 12 13 [14] 15 16   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sevdiğiniz şiirler...  (Okunma Sayısı 79217 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
Edessa
Buny@S
Global Moderator
*

Karma: +185/-50
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 707


Can evimden baktım sana İstanbul!


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #195 : Temmuz 30, 2011, 11:51:37 ÖS »

VAY KURBAN


   Dağlarının, dağlarının ardı,
   Nazlıdır.
   Uçurum kıyısında incecik bir yol
   Gider dolana - dolana,
   Bir hastan vardır, umutsuz,
   Belki Ayşe, belki Elif
   Endamı kuytuda başak,
   Memesinin, memesinin altında,
   Bir sancı,
   Bir hayın bıçak...

   Ölüm bu,
   Fıkara ölümü
   Geldim, geliyorum demez.
   Ya bir kuşluk vakti, ya akşam üstü,
   Ya da seher, mahmurlukta,
   Bakarsın, olmuş olacak.
   Bir hastan vardı umutsuz,
   Hasreti uykularda,
   Hasreti soğuk sularda.
   Gayrı, iki korku çiçeğidir gözleri,
   İki mavi, kocaman korku çiçeği,
   Açar, derin kuyularda...

   Dağlarının, dağlarının ardı korkunçtur.
   Hiç akıl edip de düşünen var mı?
   Gün kimin hesabına tutar akşamı,
   Rahmetinden kim demlenir bulutun,
   Hayırlı evlat makina
   Nasıl canavar kesilir.
   Kurdun, karıncanın rızkını veren
   Toprak nasıl ayartılır,
   Yüz vermez topal öküze,
   Ve almaz koynuna kara sabanı.

   Sepetçioğlu'm kömür işçisidir,
   Mavzer değil, kürek tutar Urfalı Nazif
   Mal, haraç - mezattır,
   Can, pazar - pazar.
   Kırmızı, ak ve esmer,
   Yumuşak ve sert buğdaları
   Yaratan ellerin sahibidir bu,
   Kör boğaz, nafaka uğruna,
   Haldan düşmüş, tebdil gezer...

   Dağlarının, dağlarının ardı
   Nasıl anlatsam...
   Ağaçsız, kuşsuz, gölgesiz.
   Çırılçıplak,
   Vay kurban...
   "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda."
   Yiğitlik, sen cehennem olsan bile
   Fedayı kabul etmektir,
   Cennet yapabilmek için seni,
   Yoksul ve namuslu halka.
   Bu'dur ol hikayet,
   Ol kara sevda.

   Seni sevmek,
   Felsefedir kusursuz.
   İmandır, korkunç sabırlı.
   İp'in, kurşun'un rağmına,
   Yürür pervasız ve güzel.
   Sıradağları devirir,
   Akan suları çevirir,
   Alır yetimin hakkını,
   Buyurur, kitabınca...

   Gün ola, devran döne, umut yetişe,
   Dağlarının, dağlarının ardında,
   Değil öyle yoksulluklar, hasretler,
   Bir tek başak tanesi bile dargın kalmayacaktır,        
   Bir tek zeytin dalı bile yalnız...
   Sıkıysa yağmasın yağmur,
   Sıkıysa uyanmasın dağ.
   Bu yürek, ne güne vurur...
   Kaçar damarlarından karanlık,
   Kaçar, bir daha dönemez,
   Sunar koynunda yatandan,
   Hem de mutlulukla sunar
   Beynimizin ışığında yeraltı.

   Her mevsim daha genç, daha verimli,
   Sunar, pırıl - pırıl, sebil,
   Ömrünün en güzel aşk hasadını,
   Elimizin hünerinde yeryüzü.
   Dolu sofra, gülen anne, gülen çocuklar,
   Bir'e on, bir'e yüz'le akşama gebe
   Şafakla doğan işgücü.
   Yalanım yok, sözüm erkek sözüdür,
   Ol kitapta böyle yazılıdır,
   Ol sevda, böyledir çünkü...

                      Ahmed ARİF



http://www.youtube.com/watch?v=JuN4nIRsKxs
Kayıtlı

"Gölgede duranın, gölgesi olmaz" diyerek güneşe çıkıp, kavrulmaya başladım. Kendi gelecekleri uğruna kavrulmayı göze aldıklarım başkalarının gölgesinden hiç çıkmadılar.
Edessa
Buny@S
Global Moderator
*

Karma: +185/-50
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 707


Can evimden baktım sana İstanbul!


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #196 : Ağustos 10, 2011, 04:35:54 ÖÖ »

Aşk Bitti


Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
Uzun bir hastalık gibi
Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi
Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı
Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi
Bitti.
Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır
İhmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım
Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
Belki bir yağmur yağar akşama doğru
Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım
Aşk da bitti diyordu ya bir şair
Aşk bitti işte tam da öyle
 

Ahmet Telli




Köprü


Sevgili,
yetmiyor 'sevgili' sözü
tek başına.Karşılamıyor
içimi dolduran duyguyu.
Oysa ben 'sevgili'
derken neler
düşünüyorum bilsen.
Sonsuz,bir güneş,
bir yudum rakı,
çiçeğe durmuş ince bir
bahar dalı,
oğlumun sıcak yanağı,
anamın acılı gözleri,
babamın tütün kokan eli,
evimizde ki kuş,
yarının güzel günleri,
anlatılması güç binlerce
duygu ve SEN...
işte sen
beni hayata baglayan
en güzel köprüsün;
köprülerin en güzelisin.
sevgilim...güzelim...
insanı yaşatan
içimizdeki hayat böceğidir.
o ölürse
hayatımızında tadı biter.
o sakın ölmesin,
yaşat onu.


selimiye ceza evi 3.8.1972  Yılmaz Güney

Kayıtlı

"Gölgede duranın, gölgesi olmaz" diyerek güneşe çıkıp, kavrulmaya başladım. Kendi gelecekleri uğruna kavrulmayı göze aldıklarım başkalarının gölgesinden hiç çıkmadılar.
ZaMaN
Er
*

Karma: +1/-1
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 6


YAVUZ SULTAN SELİM HAN


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #197 : Ağustos 10, 2011, 12:56:47 ÖS »

Destan

Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!

Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:
Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,
Çatırdılar geliyor karanlık kubbemizden,
Çekiyor tebeşirle yekûn hattını âfet;
Alevler içinde ev, üst katında ziyafet!
Durum diye bir lâf var, buyrunuz size durum;
Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodurum!
Bir şey koptu benden, şey, her şeyi tutan bir şey,
Benim adım Bay Necip, babamınki Fazıl Bey;
Utanırdı burnunu göstermekten sütninem,
Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem.
Ey tepetaklak ehram, başı üstünde bina;
Evde cinayet, tramvay arabasında zina!
Bir kitap sarayının bin dolusu iskambil;
Barajlar yıkan şarap, sebil üstüne sebil!
Ve ferman, kumardaki dört kıralın buyruğu;
Başkentler haritası, yerde sarhoş kusmuğu!
Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama,
Çatla Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma!
Öttür yem borusunu öttür, öttür, borazan!
Bitpazarında sattık, kalkamaz artık kazan!
Allahın on pulunu bekleye dursun on kul;
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa;
Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!
Kubur faresi hayat, meselesiz, gerçeksiz;
Heykel destek üstünde, benim ruhum desteksiz.
Siyaset kavas, ilim köle, sanat ihtilâç;
Serbest, verem ve sıtma; mahpus, gümrükte ilâç.
Bülbüllere emir var: Lisan öğren vakvaktan;
Bahset tarih, balığın tırmandığı kavaktan!
Bak, arslan hakikate, ispinoz kafesinde;
Tartılan vatana bak, dalkavuk kefesinde!
Mezarda kan terliyor babamın iskeleti;
Ne yaptık, ne yaptılar mukaddes emaneti?
Ah, küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap;
Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılap.

(1947)
 
Necip Fazıl Kısakürek
 
Kayıtlı

''Sanma şahım herkezi sen sadıkane yar olur''
''Herkezi sen dostum sandın belki ol ağyar olur''
''Sadıkane belki ol alemde serdar olur''
''Yar olur, ağyar olur, serdar olur,didar olur''
Edessa
Buny@S
Global Moderator
*

Karma: +185/-50
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 707


Can evimden baktım sana İstanbul!


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #198 : Eylül 29, 2011, 12:37:21 ÖS »




ANISI BİZ OLALIM

Anısı biz olalım bu sokakların
öpüşmediğimiz tek saçak altı
hiçbir otobüs durağı kalmasın
Biz yürüyelim kent güzelleşsin
gürültüsüz sözcükler bulalım
yeni sevinçlere benzeyen

Biz gelince bir yağmur başlar
yüzün çizilir buğulanan camlara
bir uzun karatma biter
akasyalar köpürür birdenbire
ve her avluda adınla anılan
çiçekler sulanır akşamüstleri

Bir arkadaş evinde uğrarız yolüstü
bir fincan kahve içeriz, ısıtır bizi
başını sessizce omzuma koyarsın
gülüreyhan olur soluğun
Biz kalırız kuşlar dönüp gelir
her balkonda bir menekşe sesi

Belki yeniden güzelleştiririz
adları değiştirilen parkları
perdeleri hiç açılmayan evlerde
ışıklar yanar çocuk sesleri duyulur
tanıdık sevinçlerle dolar yeniden
kendi sesini kemiren alanlar

Anısı biz olalım bu sokakların
ve hiç durmadan yağmur yağsın
Biz gürültüsüz sözcükler bulalım
sarmaşıklar fısıldaşsın yine
Gidersek birlikte gideriz
yeni sevinçler buluruz hüzne benzeyen

AHMET TELLİ
Kayıtlı

"Gölgede duranın, gölgesi olmaz" diyerek güneşe çıkıp, kavrulmaya başladım. Kendi gelecekleri uğruna kavrulmayı göze aldıklarım başkalarının gölgesinden hiç çıkmadılar.
carlsberg
Er
*

Karma: +48/-21
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #199 : Eylül 29, 2011, 06:12:03 ÖS »

6 MAYIS 3 DARAĞACI

O gün erken doğdu kıpkızıl güneş
Altı mayıs günü üç darağacı
Dağların başında tutuştu ateş
Altı mayıs günü üç darağacı

Toplandı katiller okundu ferman
Dalgalandı Deniz, kükredi Arslan
Çoktan bu ölüme hazırdı İnan
Altı mayıs günü üç darağacı

Çorak topraklarda tohum saçtılar
Ne korktular ne kavgadan kaçtılar
Gülerek ölüme kucak açtılar
Altı mayıs günü üç darağacı

Son bir defa haykırdılar dünyaya
Devam edin devam edin kavgaya
Cellat tekmeyle vudu sehpaya
Altı mayıs günü üç darağacı

Zamaniyim kırılacak bu çarklar
Zulüm yok olacak kurtulur halklar
Asırlar geçsede anılacaklar
Altı mayıs günü üç darağacı

ZAMANİ
Kayıtlı
carlsberg
Er
*

Karma: +48/-21
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #200 : Eylül 29, 2011, 06:16:25 ÖS »

Ankaranın Taştır Yolu
Yanki dolu sağı solu
sen öğrettin gazi kemal
bu gençliğe doğru yolu

zulüm bir gün duracaktır
halk zinciri kıracaktır
Türkiyenin geleceği
bağımsızlık olcaktır.
Kayıtlı
carlsberg
Er
*

Karma: +48/-21
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #201 : Ekim 01, 2011, 10:24:24 ÖS »

Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin
Yaşadıklarını Kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün
Gülebildiğin kadar mutlusun
üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.

Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir Gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın

Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin
işte budur hayat!
işte budur yaşamak
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,

Sevdiğin
Kadar
Sevilirsin

Can YüCEL
Kayıtlı
Edessa
Buny@S
Global Moderator
*

Karma: +185/-50
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 707


Can evimden baktım sana İstanbul!


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #202 : Kasım 19, 2011, 05:34:49 ÖS »

BİNBİRİNCİ GECE

 Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı!
Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş...
Aman karanlığı görmesin gözüm!
Beyaz perdeleri, ger yavaş yavaş.
Sıla burcu burcu... ille ocağım!..
Çoluk çocuk hasretinde kucağım...
Sana her şeyimi anlatacağım,
Otur baş ucuma, sor yavaş yavaş.

Güç bela bir bilet aldım gişeden;
Yolculuk başladı Haydarpaşa'dan!
Hancı n'olur, elindeki şişeden,
Birkaç yudum daha ver yavaş yavaş!

Ben o gece, hem ağladım, hem içtim,
İki gün, diyardan diyara uçtum...
Kayseri yolundan, Niğde'yi geçtim;
Uzaktan göründü, Bor yavaş yavaş...

Garibim; her taraf bana yabancı,
Dertliyim; çekinme, doldur be hancı!
İlk önce kımıldar hafif bir sancı;
Ayrılık sonradan kor yavaş yavaş...

Bende bir resmi var, yarısı yırtık,
On yıldır evimin kapısı örtük!
Garip, bir de sarhoş oldu mu artık;
Bütün sırlarını der yavaş yavaş...

İşte hancı! ben, her zaman böyleyim,
Öteyi ne sen sor, ne ben söyleyim...
Kaldır artık, boş kadehi neyleyim,
Şu bizim hesabı, gör yavaş yavaş...


 BEKİR SITKI ERDOĞAN




Hancıdan yolcuya

Elbette yorulur gurbet gezenler,
Serdim yatağını gir yavaş yavaş,
Gerecek perde yok pencerelere,
Arkanı o yana ver yavaş yavaş.

Sılana kavuşta ocağın yansın,
Çoluk çocuk etrafına dolansın,
Söyle ki derdini gönlüm inansın,
Sırrını ortaya ser yavaş yavaş.

Uzak yoldan geldin belli trenle,
al şu kadehi derdin frenle,
benim derdim de sonra sen dinle,
hangimiz dertlidir gör yavaş yavaş.

Garipler gurbette hicranı sever
Ne gurbeti sever ne de vazgeçer
Bir gün olur elbet sılaya göçer
Göç niğdeden bora var yavaş yavaş

Sencileyim bende çok bade içtim
Birçok güzel sevdim çoğundan geçtim
Nihayet bu hanı kendime seçtim
Sende bu uzlete gir yavaş yavaş

Bir resmi var dedin, o da yok bende,
Güllerim solmuştur taze gülşende,
Yeter ötesini söyleme sende,
Soğuk yaprakları der yavaş yavaş,

Gördüm yüreğinde derin yarayı,
Seçtirdin bu gece akla karayı,
Hesap sorma benden aldım parayı,
Benim de yaramı sar yavaş yavaş.

Raşit AKÇURA


http://facebookvideoindir.me/binbir-gecehancidan-yolcuya.html
« Son Düzenleme: Kasım 19, 2011, 05:39:50 ÖS Gönderen: Edessa » Kayıtlı

"Gölgede duranın, gölgesi olmaz" diyerek güneşe çıkıp, kavrulmaya başladım. Kendi gelecekleri uğruna kavrulmayı göze aldıklarım başkalarının gölgesinden hiç çıkmadılar.
Edessa
Buny@S
Global Moderator
*

Karma: +185/-50
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 707


Can evimden baktım sana İstanbul!


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #203 : Aralık 07, 2011, 03:54:10 ÖS »


Ne Giysek Yakışmıyor Hüzünden Başka

Yüzümüzü sulara bıraktık
hayallerimizi sıvası dökülmüş duvarlara
sardıkça yangınlar içimizi
yoksul bir yaşamın cenderesinde
yaralarımız üşüdü...
Önce miydi, sonra mıydı,
kar mıydı?
yağmur muydu?
bilemedik?
üşüdükçe içimize çöktü sis...

Hep sancısını çektik kahreden hayatın
ne giysek yakışmıyor hüzünden başka
eğilip bakmaya korktuğumuz,
sahipsiz mezarlara döndü içimiz.
her akşam tanımadığımız bir hicran
görmediğimiz bir ıstırap çaldı kapımızı...

Kalbimizi bir vefasız,
ömrümüzü bir hayırsız aldı
hayatın çıkmazında hep teselli aradık
buruk gülümsemeler dindirebilir mi hüznü ah! Can?
kime ne verebiliriz ki,
gönül mü?
ömür mü?
can mı?
mal mı?
yok, yok yüreğimizden başka servetimiz

Her baktığımız göz yuttu gönlümüzü
hançerini sapladı her tuttuğumuz el
hangi adaya sığınsak ihanet kokuyor.
nereye gidebiliriz ki ah! Can,
yüreğimizden başka
sokaklar çıkmaz sokak ömrümüzde,
kahretsin...

Çıktığımız her yolculukta
düştüğümüz her kalabalıkta
ıssız bir kıyıda üşüdü ömrümüz
yetim bir ruh, nemli gözlerle
her gece sarılıp bir hayale,
yalnızlığımızı alıp bastık bağrımıza...

kırgındık mevsimlerin koynunda, yaralıydık
acılarla yattık, acılarla kalktık,
bir ömür acılara acılar kattık
kurudu gözpınarlarımız,
karanlığı siper edip gözlerimize
yüreğimizle ağladık.

Kimsesiz bir çocuğun yüreğine çizip resimlerimizi
kayıp mezarlara gömdük,
yüzümüze siper ettiğimiz gülüşleri
ve yükleyip sevdalı bir kuşun kanadına anılarımızı
ardında el açıp aşka ve acıya ağladık...

Hep yüreğimizde saklı tuttuk sevgimizi,
gözlerimizde, yüzümüzün hüznünde saklı tuttuk...
gökyüzünü doldurup soluğumuza
isyanımızı kilometrelere zincirleyip
kayıp bir vadide idam ettik geçmişimizi...

Gidenler dönmedi ah! Can
solgun bir güz bahçesi renginde,
boynu bükülü gelincikler gibi kaldık
yaralı uçurumları birer birer koşarak
boş yere yollara baktık, türküler yaktık
kurudu gözpınarlarımız, yüreğimizle ağladık.

Yaralı bir ülkeyiz şimdi, terkedilmiş bir şehir
nehir nehir acılar damlıyor bedenimize
önümüzde dağ dağ uçurumlar
ardımızda ölümün ayak sesleri
nasılda acıyor hayatımız ahh! Can

Gurbet ki, kahreden yanımız
acılara gömdüğümüz isyanımız
derdimizi kime nasıl anlatırız,
kimimiz var ki,
lime lime yüreğimiz,
ilmik ilmik gözyaşlarımızdan başka…

Hasret ki, göçmen kuşların kanadında taşıdığı
gamdan bir dağ gibi oturmuş gözlerimize...
buruk gülümsemeler dindire bilir mi hüznü ah! Can?
kime ne anlatabiliriz ki,
ağızdan çıkan her söz yaralıyor yüreğimizi....


Nuri CAN

Kayıtlı

"Gölgede duranın, gölgesi olmaz" diyerek güneşe çıkıp, kavrulmaya başladım. Kendi gelecekleri uğruna kavrulmayı göze aldıklarım başkalarının gölgesinden hiç çıkmadılar.
Edessa
Buny@S
Global Moderator
*

Karma: +185/-50
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 707


Can evimden baktım sana İstanbul!


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #204 : Aralık 28, 2011, 11:44:04 ÖS »


BELKİ YİNE GELİRİM

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum, bir sağnak patlasa
Bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
Ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
Yırtılan ve parçalanan bir şeyler olmalı mutlaka
Hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler.

Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
Ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü

Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
Bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
Onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
Kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
"Tükürsem cinayet sayılır" diyordu birisi
Tükürsek cinayet sayılıyor artık
Ama nerede kaldılar, özledim gülüşlerini onların

Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara
Tek yaprak bile kıpırdamıyor nedense
Ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
Alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
Kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
Ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum
Okuduğum bütün kitaplar paramparça
Çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
Bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
Bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
Sarmaşık aydınlar, arabesk hüzünler
Bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma

Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor
Ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere
Kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak
Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık
Biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
Ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu
Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

İçimde zaptedilmez bir kırma isteği
Dizginlerini koparan bir at sanki bu
Soluk soluğa kalıyorum her sonbahar
Ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
Bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
Bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
Ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim

Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa
Bir gün gelirsek hangi kent güzelleşmez
Şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı
Geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye
Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür
Sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak
Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
Bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
Oysa ne kadar sakin sokaklar, bu kent ve bütün yeryüzü
İpince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün...
                     

Ahmet TELLİ






Bitti yine İstanbul Serüveni  Belki Yine gelirim  *rose*
Kayıtlı

"Gölgede duranın, gölgesi olmaz" diyerek güneşe çıkıp, kavrulmaya başladım. Kendi gelecekleri uğruna kavrulmayı göze aldıklarım başkalarının gölgesinden hiç çıkmadılar.
Edessa
Buny@S
Global Moderator
*

Karma: +185/-50
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 707


Can evimden baktım sana İstanbul!


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #205 : Ocak 06, 2012, 01:04:44 ÖÖ »

Garibin Garip Türküsü

Sılada sılasız kaldım;
Suyum garip, aşım garip.
Ben kendime gurbet oldum;
İçim garip, dışım garip.

Bayram diye insem düze,
Düşman olur astar yüze.
Kattım geceyi gündüze;
Uykum garip, düşüm garip.

Temmuzda üşür gezerim,
Zemheride akar terim;
Dört mevsimde derbederim..
Yazım garip, kışım garip.

Felek bir gün rahat koymaz;
Çağırsam kaderim duymaz.
Ayağım aklıma uymaz..
Gövdem garip, başım garip.

Parasız kesem suç olur.
Acıkıp yesem suç olur.
Sözüm var, desem suç olur.
Dilim garip, dişim garip.

Ben bu devre nerden geldim..
Kırk parçayı bire böldüm.
Bugün doğdum, dünden öldüm..
Vaktim garip, yaşım garip.

Koştum hakikat ardına,
Yandım ayrılık derdine,
Git, bak, ölüler yurduna;
Kabrim garip, taşım garip.



Abdurrahim Karakoç

http://www.siirfm.com/garip-abdurrahim-karakoc/

Kayıtlı

"Gölgede duranın, gölgesi olmaz" diyerek güneşe çıkıp, kavrulmaya başladım. Kendi gelecekleri uğruna kavrulmayı göze aldıklarım başkalarının gölgesinden hiç çıkmadılar.
amasyaimp34
Ziyaretçi
« Yanıtla #206 : Ocak 06, 2012, 11:54:43 ÖÖ »

"Geçit Yok..."

Derine, hep derine kazıyoruz...
nerde, çağımızın o altın kalbi.
çağımızın altın kalbini arıyoruz
üzerimizde ağır bir yeryüzü
gökyüzünden uzakta...
çok uzakta....
derine , hep derine kazıyoruz...
nerde, çağımızın o altın kalbi.
çağımızın, altın, kalbini arıyoruz...


Madencileriz biz...
Devrimcileriz biz...
Patlarız... Volkan gibi...
çağ, yenmeyecek bizi...
Yorgun Değiliz biz...


bağdatl'ıyız, bağdat'tayız, bağdat'lıyız
bağdat'ta düşünce bombalar adımız meçhule kalır
adımız meçhul
yanar kavrulur bedenimiz sevdiklerimiz
yanar kavrulur
külümüz kalır geriye rüzgarda savrulur
sözümüz kalır
bir de öfkemiz, birde öfkemiz, birde öfkemiz
öfkeliyiz... Öfkeliyiz...
kül savrulur, söz kalır, öfke büyür
büyüyor!

bağdat'lıyız, bağdat'tayız, dünyanın her yanındayız
bu kan denizinin dalgalarıyla
yankileri boğacağız

bağdat'lıyız, bağdat'tayız, bağdat'tayız, her yandayız

geçit yok, isyan var emperyalizme karşı
katlettiğin yetti artık, yetti artık, yetti

geçit yok, isyan var emperyalizme karşı
söndürdüğün ocaklar yetti artık, yetti, yetti..

yetmez artık
bombaların durduramaz bu seli
sorulacak bir hesap var
yetti artık yetti
atılan bombanın bir hesabı olacak
olmalı
yetti artık, yetti
bu hesap vakti geldi

bombalanan topraklarda yakılan hayatların
söyleyecekleri bitmedi daha
bitmeyecek
bombalanan insanlarımız adına da
haykırıyoruz bir kez daha

katil amerika!!!

önce gürleyen sesimiz kovar yankileri
sonra biz
bombalanan topraklarda yakılan halkların
soracakları hesap bitmedi daha
bitmeyecek

geçit yok amerika'ya!!!

buralarda biz varız hey!
türküz, kürdüz, arabız biz...
sömürü, işgal, istila varsa
ya istiklal ya ölüm diyenler de vardı
varlar, varolacaklar hey
biz varken, geçit yok amerika'ya
buralarda biz varız
halkız biz
sömürü işgal istila varsa
kurtuluş kavgası olacaktır
biz halkız

bağdat yanan çocuk çığlık çığlığa
çığlık dicle'ye, nehir denize
denizler dalgalı mahir'ce meydanlarda
vurun dalgalar made in USA kıyılara
yükselin denizler
meydanları sel alsın
boğulup gitsin bu yankiler coni'siyle toni'siyle

bağdat'lı çocuğun çığlığı meydanlarda
öfke dolu bir haykırış, bir taş, bir ateş
ki hıncımız yanan çocukların acısı kadar büyük

kim yaktı bağdat'lı bebeleri böyle!
hangi alçak çıkarlar için yüksek teknolojiyle
yaktılar, yıktılar, bombaladılar biliyoruz
biliyoruz suç kesin
suçlu malum emperyalizm!

gereği düşünüldü....
gereği düşünüldü....

"iyi halsiz" katillere adil olmaktır en büyük ceza
bağdat'ta yanan çocukların acısı kadar
acımasız olacağız bu kovboylara
bağdat'ta yananların ahı kadar
adaletli olacağız...

Geçit Yok !
Geçit Yok !
Geçit Yok !


www.youtube.com/watch?v=QrP5_gmC5HA&feature=related


Kayıtlı
Edessa
Buny@S
Global Moderator
*

Karma: +185/-50
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 707


Can evimden baktım sana İstanbul!


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #207 : Ocak 16, 2012, 08:39:06 ÖS »


BİR GÜN SABAH SABAH

Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni:
Ki, sisler daha kalkmamıştır Haliç ten.
Vapur düdükleri ötmektedir.
Etraf alacakaranlık,
Köprü açıktır henüz.
Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam...

Yolculuğum uzun sürmüş oldukça
Gece demir köprülerden geçmiştir tren.
Dağ başında beş-on haneli köyler,
Telgraf direkleri yollar boyunca
Koşuşup durmuş bizle beraber.

Şarkılar  söylemişim pencereden.
Uyanıp uyanıp yine dalmışım.
Biletim üçüncü mevki,
Fakirlik hali.
Lüle taşından gerdanlığa gücüm yetmemiş,
Sana Sapancadan bir sepet elma almışım.

Ver elini haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafifden soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu.
Köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu...

Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıkdır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç ten.
Fabrika düdükleri ötmektedir.


Turgut UYAR




http://www.siirfm.com/bir-gun-sabah-sabah-turgut-uyar/
Kayıtlı

"Gölgede duranın, gölgesi olmaz" diyerek güneşe çıkıp, kavrulmaya başladım. Kendi gelecekleri uğruna kavrulmayı göze aldıklarım başkalarının gölgesinden hiç çıkmadılar.
*Baltazar*
Er
*

Karma: +9/-1
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1



Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #208 : Ocak 19, 2012, 01:05:03 ÖÖ »

Mona Roza'dan...

Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim

Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura

Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim

İtimat edeceğim şu belalı yağmura

Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim

Asılmış bir adamın iki eli yağmura

Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim


Sezai Karakoç
Kayıtlı

Sen Yolcu Bu Yalan Dünya Hancıdır
Öyle Bir Gün Varki Yürekte Sancıdır
Yer Gök Bir Olup Da Hesap Sorulunca
En Sevdiğin Bile Senden Davacıdır
freesoul
King of SouLs
Çavuş
**

Karma: +204/-42
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 75



Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #209 : Ocak 19, 2012, 09:49:56 ÖÖ »

Hayır! Öyle hüzünlü olma
Çünkü aşk her zaman senin yanında
Hayır! Öyle hüzünlü durma
Aşk yaşamak için çok kısa
Hayır! Öyle hüzünlü durma
Öyle olduğun anda
Aşk uzak duracak sana
İyi dinle beni;
Rüyalarını gerçeğe dönüştür artık
Aşkı iste, onu çağır
O sana en iyi cevabı verecektir
Unutma aşkın en güzel kahkaha olduğunu
Bırak artık kalbin konuşsun
Bırak aşk parıltılar içinde başlasın
Ve devam etsin
At kabusunu üzerinden
Rüyalardan gerçeğe gel
Mutsuzluğun acısını, kalbinin boşluğunu unut
Aşkın gücü
Mutluluğun çığlığıdır, sevginin kendisidir
Kalbini aç ve
Bırak aşk girsin oradan tüm benliğine
Bırak mutluluk uçursun tüm varlığını
Bırak tüm dünya yok olsun sevginde
Bırak arzuların, hislerin aksın gitsin aşkında.....

Ertaç Hergenç (FreeSouL) 23 Ağustos 1997
Kayıtlı

Hayatta basit zevklerim vardır; herşeyin en iyisi....
Sayfa: 1 ... 12 13 [14] 15 16   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

MySQL Kullanıyor PHP Kullanıyor Powered by SMF 1.1.12 | SMF © 2006-2009, Simple Machines LLC XHTML 1.0 Uyumlu! CSS Uyumlu!