psefit
Er
Karma: +8/-23
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 7
|
|
« Yanıtla #30 : Eylül 15, 2009, 11:45:12 ÖS » |
|
Aşk
İşidin ey yârenler Kıymetli nesnedir aşk Değmelere bitinmez Hürmetli nesnedir aşk
Dağa düşer kül eyler Gönüllere yol eyler Sultanları kul eyler Hikmetli nesnedir aşk
Kime kim vurdu ok Gussa ile kaygu yok Feryad ile âhı çok Firkatli nesnedir aşk
Denizleri kaynatır Mevce gelir oynatır Kayaları söyletir Kuvvetli nesnedir aşk
Miskin Yunus neylesin Derdin kime söylesin Varsın dostu toylasın Lezzetli nesnedir aşk
Yunus Emre
AŞK ÜZRE
Sevişirken yılan bile dokunmaz Tapınmakta aşktan saygın olamaz Sevda üzre yıldırım olsa çarpmaz İstiyorsan uzak kalmak ölümden Hep aşk üzre olmaslısın a caanım Ki ölüm de sevişirken kıyamaz
AZİZ NESİN KİMİN VAR Kİ
Kimi bekliyorsun hala, Evinden kitaplarından uzakta mısın Arada bir telefon et kendine Kendine mektuplar yaz yanıt beklemeden Kartlar gönder kendine her gittiğin uzaklardan Sevgilim diye başlayıp öperim diye biten Senin senden başka kimin var ki arasın
İnince trenden ya da uçaktan yalnızlığın Sevinçle karşıla yanlızlığını garlarda hava alanlarında Ayrılışlarda da sarılıp öpüş yanlızlığınla Ugurla kendi kendini dönüşsüz yolculuklara Bekle kendini uzak yolculuklardan dönersin diye Senin senden başka kimin var ki beklesin
İçki masalarında bir başına mısın Kendinleysen yetmelisin kendine Çoğaltıp yanlızlığını konuş bir çok kendinle Kaldır içki bardağını kendi şerefine Ağlaşarak gülüşerek tartışarak kendile Senin senden başka kimin var ki bulasın
Düşmanlarının saldırılarından yuvarlandıkça yerlere Tutup kendi saçlarından kaldır kendini Seni sana bildirecek kimsen yok başka kendinden Ölünce senin bile haberin olmayacak öldüğünden Haber ver kendine ki öldüğünü bilesin Kimin var ki senin sana öldüğünü söylesin
Kendi kendinin hem konuğu hem ev sahibisin Zamanın varken ağırla kendini sarılıp öperek Biliyorsun nasıl olsa yakın o gelecek Kimileri diyecek Daha şimdiden sev kendini sev kendini SEVVVV Kimin var ki senin seni senden başka sevecek..
AZİZ NESİN
imperialis aşk iki kişiliktir de çok severim sen eklemiş tşkler
|
|
« Son Düzenleme: Eylül 15, 2009, 11:50:53 ÖS Gönderen: psefit »
|
Kayıtlı
|
made in kayseri
|
|
|
imperialis
|
|
« Yanıtla #31 : Eylül 16, 2009, 02:01:21 ÖÖ » |
|
rica ederim
özledim seni... ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir. beynimi uyuşturuyor özlemin... çok sık birlikte olmasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca zamandır içimi ısıttığını yeni yeni anlıyorum Yokluğun, Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp mütemadiyen bir boşluğa Sabahları seni okşayarak başlamaları aksamları her isi bir kenara koyup seninle baş başa konuşmaları özlüyorum; oynaşmalarımızı, yürüyüşlerimizi, sevimli haşarılığını, çocuksu küskünlüğünü... Nasılda serttin başkalarına karşı beni savunurken; ve ne kadar yumuşak bir çift kısık gözle kendini ellerimin okşayışına bırakırken Gitmeni asla istemediğim halde buna mecbur olduğunu görmek ve sana bunları söylemeden ''git artık'' demek ''beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa'' demek sana nede zor seni görmemek ve belki yıllar sonra karsılaştığımızda bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden... yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek....
CAN YÜCEL
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
psefit
Er
Karma: +8/-23
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 7
|
|
« Yanıtla #32 : Eylül 17, 2009, 12:28:45 ÖÖ » |
|
Anladin Mi?
Neyzen Tevfik
Hicran destanini kendinden oku, Mecnun'dan duyup da rivayet etme. Aşkin Leyla'sini gördünse söyle. Söz temsili bulup hikayet etme.
Yüz bin Leyla dogar alemde her gün, Senin aradigin zevk, sefa dügün. Tutacagin işi önceden düşün; Daha ilk adimda nedamet etme.
Sevdanin oduna pek güvenilmez, Tutuşurşan eger kolay sönülmez. Bu yolun hükmüdür geri dönülmez, Canina kiymazsan seyahat etme.
Iyi bak kabina, olmasin delik, Boşuna taşirsin ,gider gündelik. Aninda olmali, ettigin iyilik, Alem duysun diye, inayet etme.
Kabe'den maksadin varmaktir yara, Kör gibi tapinma, kara duvara, Hizir'i ararsan kendinde ara, Bulamadim gibi rezalet etme.
Muhabbet herkesin aklini çelmez, Gönül viranesi kolay düzelmez. Alemden çekinme bir zarar gelmez, Sen kendi kendine hiyanet etme.
Şen şatir gönlüne hicran dolmasin, Gençligin gülşeni gamla solmasin. Neyzen gibi aklin yarda olmasin, Özründen çok büyük kabahat etme.
Felek
Yamansın her zaman aldattın beni, Kâh düşürdün kâhi kaldırdın felek! Mecnun'sun diyerek Leylâ peşinden, Issız vâdilere saldırdın felek!
Rehbersin dedin ben ise kördüm, Elimle başıma çok çorap ördüm. Kendimi bıraktım âlemi gördüm, Hesapsız günahlar aldırdın felek!
Şifadır dedin zehir tatdırdın, Gençliğin okunu boşa attırdın, Körlerin yurdunda ayna sattırdın, Çıkmaz sokaklara daldırdın felek!
Barışmadı gönlüm merd ile zenle, Ne bir iş bilenle, ne boş gezenle Hicran köşesinde bozuk düzenle, NEYZEN'e her telden çaldırdın felek!
Neyzen Tevfik
|
|
« Son Düzenleme: Eylül 17, 2009, 12:32:39 ÖÖ Gönderen: psefit »
|
Kayıtlı
|
made in kayseri
|
|
|
psefit
Er
Karma: +8/-23
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 7
|
|
« Yanıtla #33 : Ekim 10, 2009, 03:44:53 ÖS » |
|
Hapishane Şarkısı -1 göklerde kartal gibiydim, kanatlarımdan vuruldum; mor çiçekli dal gibiydim, bahar vaktinde kırıldım.
yar olmadı bana devir, her günüm bir başka zehir; hapishanelerde demir parmaklıklara sarıldım.
coşkundum pınarlar gibi, sarhoştum rüzgarlar gibi; ihtiyar çınarlar gibi bir gün içinde devrildim.
ekmeğim bahtımdan katı, bahtım düşmanımdan kötü; böyle kepaze hayatı sürüklemekten yoruldum.
kimseye soramadığım, doyunca saramadığım, görmesem duramadığım nazlı yarimden ayrıldım. /Sabahattin Ali -1932
Hapishane şarkısı -2 ey gönül, kuşa benzerdin, kafesler sana dar gelir; bir yerde durmaz gezerdin, hapislik sana zor gelir.
ey gönül, acaip huyun, boğazından geçmez tayın, acır testindeki suyun; aklına nazlı yar gelir.
gözlerin uzağa bakar, kimden ne beklediğin var? yar semtinden gelen rüzgar „seni unuttu!“ der gelir.
bakmazsa senin yüzüne çok görme elin kızına; dışarda serbest gezene hapiste yatan hor gelir.
ayağında gezen itler, başının üstünden atlar; hapise düşen yiğitler yari dışarda kor gelir. /Sabahattin Ali -1933
Hapishane şarkısı -3 burda çiçekler açmıyor, kuşlar süzülüp uçmuyor, yıldızlar ışık saçmıyor, geçmiyor günler, geçmiyor.
avluda volta vururum; kah düşünür, otururum, türlü hayaller gürürüm; geçmiyor günler, geçmiyor.
gönülde eski sevdalar, gözümde dereler, bağlar, aynada hayalim ağlar, geçmiyor günler, geçmiyor.
dışarda mevsim baharmış, gezip dolaşanlar varmış, günler su gibi akarmış... geçmiyor günler, geçmiyor.
yanımda yatan yabancı, her söz zehir gibi acı, bütün dertlerin en gücü; geçmiyor günler, geçmiyor. /Sabahattin Ali -1933
Hapishane şarkısı -4 ey yar, bu acı demlerde sen koru benim aklımı.. karardım kaldım kaldım damlarda, aydınlat benim yolumu...
nefesin esen rüzgarda, saçların savrulan karda, yerde gökte bulutlarda, ararım nazlı gülümü...
karanlık göklerde aysın, kurak ovalarda çaysın, bir tek inandığım şeysin, uzattım sana elimi...
düşmanlar gülüp sevinsin, dostlar arkasını dönsün... benim güvendiğim sensin, kırmazsin benim gönlümü...
bir gün şu damlardan çıksam, gelip önüne diz çöksem... ağlayıp içimi döksem... anlatsam sana halimi... /Sabahattin Ali -1933
Hapishane şarkısı -5 başın öne eğilmesin, aldırma gönül, aldırma; ağladığın duyulmasın, aldırma gönül, aldırma...
dışarıda deli dalgalar gelip duvarları yalar; seni bu sesler oyalar, aldırma gönül, aldırma...
görmesen bile denizi, yukarıya çevir gözü: deniz gibidir gökyüzü; aldırma gönül, aldırma...
dertlerin kalkınca şaha bir küfür yolla allaha... görecek günler var daha; aldırma gönül, aldırma...
kurşun ata ata biter; yollar gide gide biter; ceza yata yata biter; aldırma gönül, aldırma... /Sabahattin Ali -1933
|
|
« Son Düzenleme: Ekim 10, 2009, 04:03:50 ÖS Gönderen: psefit »
|
Kayıtlı
|
made in kayseri
|
|
|
Styks
Tercüman
Translator
Karma: +482/-145
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 299
İşte meydan! İşte can!
|
|
« Yanıtla #34 : Şubat 15, 2010, 01:07:59 ÖS » |
|
YILDIZ MASALI Meğer haberi yokmuş masalların yalan olduğundan... Geçmiş karşısına öylece izlemiş Nafile... Arabaya dönüşmemiş bal kabağı Öylece beklemiş bir umut. Unutmuş ayağındaki şalvarı Şalvarla balo arabasına mı binilirmiş ! Sonra gitmiş kapatmış kendini kuleye. Beklemiş ama saçları uzamamış Atabilsin diye kuleden sevdiğine. Ağlamış Dönmüş evine... Ayna yine yapmış yapacağını: "En güzel sen değilsin.Yıldız kız daha güzel." demiş. Saklamamış Yıldız kızın sırrını. Kimse sormamış ne işi var bu köylük yerde konuşan aynanın diye. Avcı kiralanmış yıldızları düşürmeye. Yıldız ormana kaçmış... Ama hiç cüce yokmuş ki ormanda Yedisi de mi uçmuş... Yakalamış avcı yıldızı Orman mı daha karanlıkmış Yoksa avcının yüreğimi anlaşılamamış. Sökmüş almış yüreğini yıldızın Dünyada hiç mi iyi kalpli avcı kalmamış... Düşmüş kalmış hayallerine Gidip bir cam tabut yaptıran olmamış... Nice bin yıl geçmiş... Yıldız kızı kimse uyandırmamış....@cemre@ -> http://www.edebiyatdefteri.com/siir/282512/------yildiz-masali.html
|
|
|
Kayıtlı
|
Lütfen sadece çeviri hatalarında bana mesaj atın.
|
|
|
atıl
Ziyaretçi
|
|
« Yanıtla #35 : Şubat 15, 2010, 01:15:55 ÖS » |
|
İNCİNEN GURUR
Pencereden baktığımda görüyorum Senin yüzün incir yaprağında Senin ürkekliğin duvar üstünde yürüyen Bir kedinin kıvraklığında
Aynada dururken görüyorum Kırmızı öpüşün sol yanağımda Dişimi fırçalarken senin ağzın Serin suların berraklığında
Rakı devrilmiş masalarda yokluğun Veya benden önce kalkıp gitmişliğin Gece boyu dolandığım barlarda Sarhoşlara tekrarladığım adın Balıkçı kahvesinde, çorbacıda, kenarlarda
Dökülmek istemiyorum hayır Çingene çiçekçiler habire yaltaklandığında Bilmediğim soruların açtığı çukuru Yalanlarla doldurmak istemiyorum
Seni kaybettim galiba İki taşın arasında kaldım Bu, benim hatam değildi Seni ben çook geç tanıdım
Derin acılar bahçıvanı Yüreğime ne ektin böyle... Aşk korkağını bağışlar mı? Söyle...
Aramak ne kötü herkeste seni Her gözde bulup yanılmak seni Ah turuncu rüyalar güzeli Hem kendini yok ettin Hem beni
Başka ne acıtabilir içimi Yaşım kırkı devirmişken Seni böyle patavatsızca sevmişken Ve, tam aynayı güneşe çevirmişken Başka ne...
Seni vefasız aşklara bırakıyorum Yüzümü kırılan bardaklarda ara Düşünme ben ne olurum Sanırım bi daha onarılmaz İncinen gururum
Yusuf Hayaloğlu
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
fajnego
Ziyaretçi
|
|
« Yanıtla #36 : Şubat 15, 2010, 03:38:53 ÖS » |
|
Beklenen Ne hasta bekler sabahı, Ne taze ölüyü mezar. Ne de şeytan, bir günahı, Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni, Yokluğunda buldum seni; Bırak vehmimde gölgeni, Gelme, artık neye yarar?
Necip Fazıl Kısakürek
Ter Beni Gönül dünyasına gidip dönenlerden sor beni Belki aktır belki kara tutar söyler der beni Muhabbetin sofrasında kurduk büyük kaleyi Şu nefsime fırsat verme, fırsat bulup yer beni.
Gece gündüz her dakika senin için harabım Beni böyle susuz koyan içmediğim şarabım İster taş de, ister kaya senin için turabım Kapılara, eşiklere, yollarına ser beni.
Dizlerimde dermanım var biraz zaman ver gayrı Yüce dağlar belli olsun başa duman ver gayrı Aşık Sefam yalvarıyor yarab iman ver gayrı Her dem Allah derim amma niye basmaz ter beni.
Aşık Sefai
Sen Olmasaydın Sensin bu gönlümün yönü mekanı Bende ar olmazdı sen olmasaydın Ak nergizler sana aksın dağlarda Balda sır olmazdı sen olmasaydın
Dağlardaki güneş doğmaz aleme Buluttaki yağmur yağmaz aleme Gönlümdeki güzel sığmaz aleme Dünya dar olmazdı sen olmasaydın
Suru sırdan derler suyuma benim El eyleyen çıkar toyuma benim Elde güzel çokmuş neyime benim Gözüm kör olmazdı sen olmasaydın
Kuşlar yuvasından uçar mıydı ki Bulutlar yağmurdan kaçar mıydı ki Yaylada çiçekler açar mıydı ki Dağlar kar olmazdı sen olmasaydın
Dostlarım el oldu senin uğruna Gözlerim sel oldu senin uğruna Sefai'yim del oldu senin uğruna Gurbet zor olmazdı sen olmasaydın
Aşık Sefai
Senin Korkularını Benim İnceliğimi Ayrılık ne biliyor musun? Ne araya yolların girmesi, ne kapanan kapılar, ne yıldız kayması gecede, ne ceplerde tren tarifesi, ne de turna katarı gökte.
İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini, birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine. Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken, duvarlara dalıp dalıp gitmesi. Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık. Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin. Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun. Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya. İki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı, hüznün arması ayrılık.
O küçük ölüm!
Usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan.
Ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından gidip ağzını yıkadığında başlamıştı. Ben bulutları gösterirken, “bulmacanın beş harfli yemek sorusuna” yanıt aramanla halkalanmış, “Aşkın şarabının ağzını açtım, yar yüzünden içti murt bende kaldı” türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş, Dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını bir kenara itip, “bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı? ” diye sorduğunda varacağı yere varmıştı çoktan.
Şimdi anlıyormusun gidişinin neden ayrılık olmadığını, bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu. Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını. Boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında....
Ne mi yapacağım bundan sonra?
Ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce. Şiir yazmayacağım bir süre, Fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce sararsınlar diye. Hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim. Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim. Falcı kadınlara inanmayacağım artık. Trafik polislerine adres sormayacağım, Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye....
Ne yapacağımı sanıyorsun ki?
Tenin tenime bu kadar sinmişken, ömrüm azala azala önümden akarken, gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken.. Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime, bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım.
Şükrü Erbaş
|
|
« Son Düzenleme: Şubat 15, 2010, 03:46:41 ÖS Gönderen: fajnego »
|
Kayıtlı
|
|
|
|
arwen
Global Moderator
Karma: +612/-77
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 468
ben mevlana değilim önce adam ol sonra gel
|
|
« Yanıtla #37 : Şubat 15, 2010, 08:21:50 ÖS » |
|
Sana gitme demeyeceğim Ama gitme lavinia Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim İncinirsin yine de sen bilirsin
Sana gitme demeyeceğim Ama gitme lavinia
Üşüyorsun ceketimi al günün en güzel saatleri bunlar Lavinia yanımda kal Sana gitme demeyeceğim Ama gitme lavinia Adını gizleyeceğim Sende bilme bilme lavinia
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim İncinirsin yine de sen bilirsin Ama
Özdemir Asaf (19
|
|
|
Kayıtlı
|
İyi yaşlısı olmayan yerde iyi genç olmaz
|
|
|
fajnego
Ziyaretçi
|
|
« Yanıtla #38 : Şubat 16, 2010, 10:22:43 ÖÖ » |
|
BİLARDO TOPLARI
Ayrıldığımız gündü.
Mutfaktaydık, buzdolabının yanında, kapısı açıktı, herşey bambaşka
görünüyordu yüzüne vuran o soğuk ışıkta
"Biliyor musun " dedin. "Sen neye benziyorsun biliyor musun?"
Epeydir aradığın bir şeyi bulmuş olmanın hem sevinç, hem keder veren
gizli bir an için bulandırmıştı yüzündeki tedirginliği, kırgınlığı.
Sis ışığa çıkmıştı. Sonra yavaşça çevirip başını yüzüme baktın kuyuya düşmeye
benzeyen derin bir korkuyla.
"Neye?" dedim,yan yanayken yaşadığımız ayrılığın adını sorar
gibi,"Neye?"
"Bilardo toplarına."
"Neden?" dedim.
"Yazgını hep başkalarının ıstakalarının insafına bırakıyorsun da
ondan..."
Bir uçurum gibi derinleşen sessizlik o an başlamıştı bile bizi
birbirimizden uzaklaştırmaya.
Beni terk etmeden önce yaptığın son konuşma oldu bu.
Sonra iki arkadaşım geldi,birinin omzunda ağladım,hangisiydi
şimdi
hatırlamıyorum. Sonra birlikte başka bir kente gittik,anlarsın ayrılığın
ilk
günlerinde o eve katlanamazdım, sonra ben başka aşklara, sonra başka
evlerin
duvarlarına başka takvimler aştım
Şimdi ne zaman birinden ayrılsam ıstakaların sesi patlıyor
kulaklarımda
ardından bilardo topları
dağılıyor dört bir yana
Seni hatırlıyorum o soğuk ışıkta bir daha
bir daha
bir daha MURATHAN MUNGAN
YALNIZ BİR OPERA
Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
İmrendiğin, öfkelendiğin Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim Yani yaşamışlık sandığın Geçmişim Dile dökülmeyenin tenhalığında Kaçırılan bakışlarda Gündeliğin başıboş ayrıntılarında Zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu. Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim. Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp, Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren, Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin. Ve hala bilmiyordun sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana Bütün kazananlar gibi Terk ettin.
Yaz başıydı gittiğinde, ardından, Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim. Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum. Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum. Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine Çerçevesine sığmayan Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.
Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs. Seni bir şiire düşündükçe Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi Ucucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma. Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına, Belkide ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma. Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? 'Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda. Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını Takvim tutmazlığını Aramızda bir düşman gibi duran zamanı Daha o gün anlamalıydım Benim sana erken Senin bana geç kaldığını.
Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri. Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı. Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay, Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı. Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza. Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakışıyorduk. Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık. Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki. Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize. Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana. Şimdi biz neyiz biliyor musun? Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz. Birbirine uzanamayan Boşlukta iki yalnız yıldız gibi Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız Ne kalacak bizden? Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden Bizden diyorum, ikimizden Ne kalacak?
Şimdi biz neyiz biliyor musun? Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.
Kış başlıyor sevgilim Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan Oysa yapacak ne çok şey vardı Ve ne kadar az zaman Kış başlıyor sevgilim İyi bak kendine Gözlerindeki usul şefkati Teslim etme kimseye, hiçbir şeye Upuzun bir kış başlıyor sevgilim Ayrılığımızın kışı başlıyor Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.
Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak, Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak, Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak.... Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır Çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz Çıplak bir yara gibi sızlar paylastığımız anlar, Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara, Çağrışımlarla ödeşemezsiniz.
Dışarda hayat düşmandır size İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz Bir ayrılığın ilk günleridir daha Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup Kulak verdiğiniz saat tiktakları Kaplar tekin olmayan göğümüzü Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz Bakınıp dururken duvarlara Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çicek, Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani, Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına, Başımıza gelmiş bir felakete, iskenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya Kendimizi hazırlar gibi.
Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken, Ve kazanmış görünürken derinliğimizi Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar Göremeseniz de, bilirsiniz Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar.
Bana zamandan söz ediyorlar Gelip size zamandan söz ederler Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden. Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi. Dahası onalar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler. Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır. Zaman alır sizden bunların yükünü O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, açılar dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir. O boşluk doldu sanırsınız Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.
Gün gelir bir gün Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide O eski ağrı Ansızın geri teper. Dilerim geri teper. Yoksa gerçekten bitmissinizdir.
Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır. Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır Ölmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla Günlerin dökümünü yap Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini Kim bilebilir ikimizden başka? Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış Bir ilişkiyi, duyguların birliğini, Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi bir düşün Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla Bunlar da bir işe yaramadıysa Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda.
Bu şiire başladığımda nerde, Şimdi nerdeyim? Solgun yollardan geçtim. Bakışımlı mevsimlerden İkindi yağmurlarını bekleyen Yaz sonu hüzünlerinden Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim Geçti her cağın bitki örtüsünden Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından Bakarken dünyaya Yangınlarla bayındır kentler gibiyim: Çicek adlarını ezberlemekten geldim Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların Unuttuklarını hatırlamaktan Uzun uzak yolları tarif etmekten Haydutluktan ve melankoliden Giderken ya da dönerken atlanan esiklerden Duyarlığın gece mekteplerinden geldim Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.
Bu şiire başladığımda nerde, Şimdi nerdeyim? Yaram vardı, bir de sözcükler Sonra vaat edilmiş topraklar gibi Sayfalar ve günler Işık istiyordu yalnızlığım Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden. Karardı dizeler. Aşk...Bitti. Soldu şiir.
Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde Ask yalnız bir operadır, biliyordum: Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım. Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk Birlikte çıkalan yolların yazgısıdır: Eksiliyorduk Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim Her otelde biraz eksilip, biraz artarak Yani çoğalarak Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında Ağır ve acı tanıklıklardan Geçerek geldim. Terli ve kirliydim. Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de... Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları Ve açık hayatları seviyordu. Buraya gelirken Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri Ödünç almadım hiç kimseden hicbir şeyi Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri... panayır yerleri... Ölü kelebekler... Ölü kelebekler... Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.
Adım onların adının yanına yazılmasın diye Acı çekecek yerlerimi yok etmeden Acıyla baş etmeyi öğrendim. Yoksa bu kadar konuşabilir miydim? İpek yollarında kuzey yıldızı Aşkın kuzey yıldızı Sanırsın durduğun yerde Ya da yol üstündedir Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı.
Aşkın bir yolu vardır Her yaşta başka türlü geçilen Aşkın bir yolu vardır Her yaşta biraz gecikilen Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler Gözlerim Aşkın kuzey yıldızıdır bu Yazları daha iyi görülen Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler İlerlerim Zamanla anlarsın bu bir yanılsama Ölü şairlerin imgelerinden kalma Sen de değilsin. O da değil Kuzey yıldızı daha uzakta Yeniden yollara düşerler Düşerim Bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler Yaşamsa yerli yerinde Yerli yerinde her şey Şimdi her şey doludizgin ve çoğul Şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi Şimdi her şey yeniden Yüreğim, o eski aşk kalesi Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden Dönüp ardıma bakıyorum Yoksun sen Ey Sanat! Her şeyi hayata dönüştüren.
MURATHAN MUNGAN
|
|
« Son Düzenleme: Şubat 16, 2010, 12:07:04 ÖS Gönderen: fajnego »
|
Kayıtlı
|
|
|
|
arwen
Global Moderator
Karma: +612/-77
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 468
ben mevlana değilim önce adam ol sonra gel
|
|
« Yanıtla #39 : Şubat 26, 2010, 10:28:55 ÖÖ » |
|
Yalnızlık Paylaşılmaz
Yalnızlık, yaşamda bir an, Hep yeniden başlayan.. Dışından anlaşılmaz.
Ya da kocaman bir yalan, Kovdukça kovalayan.. Paylaşılmaz.
Bir düşün'de beni sana ayıran Yalnızlık paylaşılmaz Paylaşılsa yalnızlık olmaz. Özdemir Asaf
|
|
|
Kayıtlı
|
İyi yaşlısı olmayan yerde iyi genç olmaz
|
|
|
fajnego
Ziyaretçi
|
|
« Yanıtla #40 : Mart 01, 2010, 06:32:33 ÖÖ » |
|
Hayat bize mutlu olma şansı vermedi Biz kendimizden başka Herkesin üzüntüsünü Üzüntümüz, Acısını acımız yaptık. Çünkü dünya'nın öbür ucunda, Hiç tanımadığımız bir insanın Gözyaşı bile içimizi parçaladı.... Kedilere ağladık Kuşların yasını tuttuk. Yüreğimizin yufkalığı Kimi zaman hayat karşısında Bizi zayıf yaptı. Aslında ne güzel şeydir İnsanın insana yanması Sevgili... Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülmek ve çare aramak. Ben bütün hayatımda hep Üzüldüm, hep yandım.. Yaşamak ne güzeldir be sevgili Sevinerek, severek, sevilerek, Düşünerek... ve o vazgeçilmez sancılarını Duyarak hayatın
Yılmaz GÜNEY
SANA BAKMAK
her şey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.
bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisi mi sana benzemeye çalışan her şeyden bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
sen bana ışık ver yeter bende filiz çok köklerim içimde gizlidir gelen giden açan soran bere budak yok bir şiir istersin “içinde benzetmeler olan” kusura bakma sevgilim heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok
uzun bir yoldan gelen tedariksiz katıksız bir yolcuyum yaralı yarasız sevdalardan geçtim koynumda bir beyaz kağıt boşluğu her şeyi anlattım olan olmayan acıtan sancıtan bilsem ki sana varmak içindi bütün mola sancıları bütün stabilize arkadaşlıklar daha hızlı koşardım severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine
sana bakmak suya bakmaktır sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır
sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır ne yazsam olmuyor çünkü bilenler hatırlar hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar bahçıvanlar değil tüccarlardır sen öyle göz sen öyle toprak ve güneş ortaklığı sen teninde cennet kayganlığı iken sana şiir yazmak ahmaklıktır
bir tek söz kalır dişlerimin arasından ben sana gülüm derim gülün ömrü uzamaya başlar
verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim ben sana gülüm derim gül sana benzediği için ölümsüz yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz
sana bakmak bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır sana bakmak suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak sana bakmak bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi anlamaktır sana bakmak allah’a inanmaktır
YILMAZ ERDOĞAN
|
|
« Son Düzenleme: Mart 04, 2010, 11:05:18 ÖS Gönderen: fajnego »
|
Kayıtlı
|
|
|
|
arwen
Global Moderator
Karma: +612/-77
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 468
ben mevlana değilim önce adam ol sonra gel
|
|
« Yanıtla #41 : Mart 11, 2010, 07:41:53 ÖS » |
|
BENİ UNUTMA
Bir gün gelir de unuturmuş insan En sevdiği hatıraları bile Bari sen her gece yorgun sesiyle Saat on ikiyi vurduğu zaman Beni unutma Çünkü ben her gece o saatlerde Seni yaşar ve seni düşünürüm Hayal içinde perişan yürürüm Sen de karanlığın sustuğu yerde Beni unutma O saatlerde serpilir gülüşün Bir avuç su gibi içime, ey yar Senin de başında o çılgın rüzgar Deli deli esiverirse bir gün Beni unutma Ben ayağımda çarık, elimde asa Senin için şu yollara düşmüşüm Senelerce sonra sana dönüşüm Bir mahşer gününe de rastlasa Beni unutma Hala duruyorsa yeşil elbisen Onu bir gün benim için giy Saksıdaki pembe karanfilde çiğ Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen Beni unutma Büyük acılara tutuştuğum gün Çok uzaklarda da olsan yine gel Bu ölürcesine sevdiğine gel Ne olur Tanrıya kavuştuğum gün Beni unutma..
ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
|
|
|
Kayıtlı
|
İyi yaşlısı olmayan yerde iyi genç olmaz
|
|
|
ksamet
Ziyaretçi
|
|
« Yanıtla #42 : Mart 11, 2010, 07:52:13 ÖS » |
|
Genç Osman Genç Osman dediğin bir küçük uşak, beline bağlamış ibrişim kuşak, Askerin içinde birinci uşak, Allah allah deyip geçer genç Osman... Genç Osman dediğin bir küçük aslan, Bağdatın içine girilmez yastan, her ana doğurmaz böyle bir aslan, Allah Allah deyip geçer genç Osman... Bağdat'ın kapısını Genç Osman Açtı, Düşmanın cümlesi önünden kaçtı, Kelle koltuğunda üç gün savaştı, Allah Allah deyip geçer Genç Osman... Kayıkçı Kul Mustafa her gun dınlerım
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
pears
Global Moderator
Karma: +261/-179
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 593
|
|
« Yanıtla #43 : Mart 11, 2010, 09:01:41 ÖS » |
|
Elimden tut yoksa düşeceğim/Atilla İlhan
Elimden tut yoksa düşeceğim,
yoksa bir bir yıldızlar düşecek.
eğer şairsem beni tanırsan
yağmurdan korktuğumu bilirsen,
gözlerin aklıma gelirse,elinden tut yoksa düşeceğim.
yağmur beni götürecek yoksa beni.
geceleri bir çarpıntı duyarsan,
telaş, telaş yağmurdan kaçıyorum.
sarayburnu'ndan geçiyorum,
akşamsa, eylülse, ıslanmamışsam,
beni görsen belki anlayamazsın;
içlenir, gizli gizli ağlarsın.
ELİMDEN TUT YOKSA DÜŞECEĞİM
yağmur beni götürecek yoksa beni.
ATTİLA İLHAN
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
arwen
Global Moderator
Karma: +612/-77
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 468
ben mevlana değilim önce adam ol sonra gel
|
|
« Yanıtla #44 : Mart 17, 2010, 02:55:53 ÖS » |
|
DALGACI MAHMUT
İşim gücüm budur benim, Gökyüzünü boyarım her sabah. Hepiniz uykudayken. Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman, Bilmezsiniz kim diker; Ben dikerim.
Dalga geçerim kimi zaman da, O da benim vazifem; Bir baş düşünürüm başımda, Bir mide düşünürüm midemde, Bir ayak düşünürüm ayağımda, Ne haltedeceğimi bilemem
Orhan Veli KANIK
bu şiiri yenitürkü şarkı yapmıştı o halide çok güzeldir.
|
|
|
Kayıtlı
|
İyi yaşlısı olmayan yerde iyi genç olmaz
|
|
|
|