Imperia Online Turkey

IO - Klasik ve Versiyon 4 Diyarları => Ciddi sohbet bölümleri => Konuyu başlatan: sprinter üzerinde Ekim 22, 2010, 09:56:07 ÖÖ



Konu Başlığı: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: sprinter üzerinde Ekim 22, 2010, 09:56:07 ÖÖ
her gün okusam bıkmayacağım, her okuduğumda duygulandığım ulu önderimizin anılarını sizlerle paylaşmak istedim. sizlerde ekleme yaparsanız çok güzel bir konu olacağından şüphem yok.
 
  Gaziyi Görmeye Gelen Ana

Gazi Çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına
rastladık. Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu.
- Merhaba nine
Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;
- Merhaba dedi.
- Nereden gelip nereye gidiyorsun?
Kadın şöyle bir duralayıp,
- Neden sordun ki, dedi. Buraların sabısı mısın? Yoksa bekçisi mi?
Paşa gülümsedi.
- Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin
malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi
nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin?
Kadın başını salladı.
- Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç bittiği,
atın geç yetişdiği kavruk köylerinden birindeyim. Bizim mıhtar bana bilet
aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.
- Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?
- Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da... Benim iki
oğlum gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi
bir kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa.
Bende gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı
Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte
ağşamdan belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.
- Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı?
Kadının birden yüzü sertleşti.
- Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki... O bizim vatanımızı
gurtardı. Bizi düşmanın elinden kurtardı. Şehitlerimizin Kaynakwh webhatti.com: Atatürkün Anıları
mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun
sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gavur
dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı?
Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam! Demek için düştüm.
Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek.
Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı
bulacağım yeri deyiver.
Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı
her halinden belliydi. Bana dönerek,
- Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır... Benim köylüm, benim
vefalı Türk anamdır bu.
Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum anacığım
dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara
kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor. Köylü
kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere
fırlatıp, Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu.
İkisi de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana
oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü
atanın ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük
bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri.
Bunu Atatürk'e uzattı;
- Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye
getirdim. Seversen gene yapıp getiririm.
Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi.
Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi;
"Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne
götürün. Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun."
                                                                                  sabiha gökçen


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: sprinter üzerinde Ekim 22, 2010, 10:15:41 ÖÖ
siz napolyona benziyorsunuz
Mustafa kemal, bu benzetmeyi reddetti ve:
- “Napolyon, arkasına bir sürü, muhtelif milliyetteki insanları toplayacak macera aramaya çıktı. Ve bunun içindir ki yarı yolda kaldı. Ben bir anadan, bir babadan gelen kardeşlerimle kendi vatanımı kurtarmak davası yolundayım. Ve bu muhakkak ki muvaffak olacağım!” Cevabını verdi.
Mustafa Kemal’in giriştiği mücadeleyi hayret ve takdirle karşılayan Towsend, kendisine karşısındaki düşmanın kudretini hatırlatmak isteyerek:
- “Siz mücadeleye mecbur olduğunuz düşmanın ne kadar kuvvetli olduğunu hesaba katmıyorsunuz. Bu düşmanın size her vasıta ile, oturduğunuz odadaki eşya, yemeğiniz ve her şeyinizle bir fenalık yapabilmesi ihtimali bile vardır,” dedi.
Mustafa Kemal gayet sakin bir eda ile:
- “Evet, karşımdaki düşmanın çok kuvvetli olduğunu biliyorum. Fakat insaniyeti müdafaa eden kimseler ölümle tehdit edilmelerine rağmen ölmezler ve ebediyen yaşarlar!” Cevabını verdi.
Sabaha karşı müzakere bittiği vakit büyük bir hayranlıkla Mustafa Kemal’den ayrılan Towsend, refakatindeki memur Türk subayına:
- “Ben şimdiye kadar 15 hükümdar ve cumhurbaşkanı ile özel ve resmi konuşmalar yaptım. Bu geceki kadar ezildiğimi hatırlamıyorum. Mustafa Kemal’de büyük bir ruh kudretinin esrarı var, ” dedi.


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: hellboy80 üzerinde Ekim 22, 2010, 07:31:58 ÖS
http://www.facebook.com/video/video.php?v=381252318094


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: devrimci_28 üzerinde Ekim 22, 2010, 07:44:36 ÖS
hepsi birbirinden guzel ellerinize saglık... :)


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: Kariyer_istiklal üzerinde Ekim 22, 2010, 07:45:10 ÖS
kardeş yüreğine sağlık ya gerçekten de çok güzel...bende duygulandım valla


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: hellboy80 üzerinde Ekim 22, 2010, 07:49:51 ÖS
yazım hataları ıcın kusura bakmayın  ;)

Atatürk Amasya ziyaretinde. Vali konağında yörenin ileri gelenleri
ile sohbette. Bir ara tam karşısında oturan birine takılır gözleri.
Yaşı ellinin üzerinde bu adam beline kadar inen sakalıyla
Atatürk'ün dikkatini çeker. Ata, yanındaki valinin kulağına eğilip
sorar; Kimdir bu? Vali yanıt verir; Efendim kendisi Şıh'tır.
Yörede çok hatırlısı vardır. Atatürk Şıh'ı yanına çağırır ve; "Bak
baba, imanın ölçüsü sakalın boyunda değildir. Şunu rica etsem de en
azından Peygamber efendimizinki gibi kısaltsan" der ve eliyle de
boyun altı hizasını gösterir. Şıh; "Emrin olur Paşam" diyerek
yerine çekilir.

Aradan zaman geçer, bir akşam Atatürk Amasya'daki Şıh'ı hatırlar ve
Valiyi telefonla arayıp durumu sorar. Vali nasıl söyleyeceğini
bilememekle birlikte, Şıh'ın sakal boyunda en küçük bir kısalma bile
olmadığını aksine kimselere el sürdürmediğini anlatır. Atatürk
telefonu kapatır, kağıdı kalemi eline alır ve az sonra nazırını
çağırıp, yazdığı yazıyı Amasya Valiliği'ne tebliğ etmesini ister.
Ertesi gün Amasya'dan bir haber gelir ki Şıh Efendi Ata'yı görmek
üzere Ankara'ya yola çıkmış... Şıh gelir, Ata'nın karşısına çıkar.
Sakal tamamen kesilmiş, sinekkaydı bir tıraş olunmuş, saçlar
kısaltılmış, kılık kıyafet baştan sona değiştirilmiş, bambaşka bir
görünüme bürünülmüştür.

Atatürk'ün mesai arkadaşları bu değişimi anlayamaz ve Ata'ya
sorarlar; "Aman Paşam, o Şıh ki sakalına el dahi sürdürmezdi, siz ne
ettiniz de kökünden kesmesini sağladınız? " Ata gülümser, sonra da
yanındakilere dönüp; "Dün akşam Amasya Valiliği'ne bir yazı
gönderdim ve Şıh'ı Afyon'a vali atadığımı bildirdim"
der. Ardından da yeni bir yazı hazırlayıp nazırına bu yazıyı da
Şıh'a vermesini söyler. Yazıda söyle yazmaktadır; "İnancın
ölçüsünün sakalda olmadığını anladığına sevindim. Valilik meselene
gelince, bugün koltuk uğruna kırk yıllık sakalından vazgeçebilen
yarın başka şeyler için milletinden bile vazgeçebilir.
Seni böyle bir ikileme mahkum bırakmayalım. Kal sağlıcakla...


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: devrimci_28 üzerinde Ekim 22, 2010, 07:53:32 ÖS
yazım hataları ıcın kusura bakmayın  ;)

Atatürk Amasya ziyaretinde. Vali konağında yörenin ileri gelenleri
ile sohbette. Bir ara tam karşısında oturan birine takılır gözleri.
Yaşı ellinin üzerinde bu adam beline kadar inen sakalıyla
Atatürk'ün dikkatini çeker. Ata, yanındaki valinin kulağına eğilip
sorar; Kimdir bu? Vali yanıt verir; Efendim kendisi Şıh'tır.
Yörede çok hatırlısı vardır. Atatürk Şıh'ı yanına çağırır ve; "Bak
baba, imanın ölçüsü sakalın boyunda değildir. Şunu rica etsem de en
azından Peygamber efendimizinki gibi kısaltsan" der ve eliyle de
boyun altı hizasını gösterir. Şıh; "Emrin olur Paşam" diyerek
yerine çekilir.

Aradan zaman geçer, bir akşam Atatürk Amasya'daki Şıh'ı hatırlar ve
Valiyi telefonla arayıp durumu sorar. Vali nasıl söyleyeceğini
bilememekle birlikte, Şıh'ın sakal boyunda en küçük bir kısalma bile
olmadığını aksine kimselere el sürdürmediğini anlatır. Atatürk
telefonu kapatır, kağıdı kalemi eline alır ve az sonra nazırını
çağırıp, yazdığı yazıyı Amasya Valiliği'ne tebliğ etmesini ister.
Ertesi gün Amasya'dan bir haber gelir ki Şıh Efendi Ata'yı görmek
üzere Ankara'ya yola çıkmış... Şıh gelir, Ata'nın karşısına çıkar.
Sakal tamamen kesilmiş, sinekkaydı bir tıraş olunmuş, saçlar
kısaltılmış, kılık kıyafet baştan sona değiştirilmiş, bambaşka bir
görünüme bürünülmüştür.

Atatürk'ün mesai arkadaşları bu değişimi anlayamaz ve Ata'ya
sorarlar; "Aman Paşam, o Şıh ki sakalına el dahi sürdürmezdi, siz ne
ettiniz de kökünden kesmesini sağladınız? " Ata gülümser, sonra da
yanındakilere dönüp; "Dün akşam Amasya Valiliği'ne bir yazı
gönderdim ve Şıh'ı Afyon'a vali atadığımı bildirdim"
der. Ardından da yeni bir yazı hazırlayıp nazırına bu yazıyı da
Şıh'a vermesini söyler. Yazıda söyle yazmaktadır; "İnancın
ölçüsünün sakalda olmadığını anladığına sevindim. Valilik meselene
gelince, bugün koltuk uğruna kırk yıllık sakalından vazgeçebilen
yarın başka şeyler için milletinden bile vazgeçebilir.
Seni böyle bir ikileme mahkum bırakmayalım. Kal sağlıcakla...
ulem googleye yazdın ılk bu cıktı dimi ben okumakla vakıt harcadım sen benden once attın ::) 
cok guzel anı... baya güldüm... (+)


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: devrimci_28 üzerinde Ekim 22, 2010, 07:56:32 ÖS
asıl bomba burda  *hahaha* *hahaha* *hahaha*

Atatürk'ün komik bir anısı

Atatürk'ün En sevdiği hikayelerdenmiş. Arada kendi anlatır, arada baskasna anlattırır, hep gülermiş.

Yeşilaycı bir profesör bir konferans veriyor. Bir ara dinleyicilere sormus:

"Bir eşegin önüne iki kova koysanız. Biri su dolu, biri rakı. Hangisini içer?"

Cevabı kendi veriyor: "Tabii suyu."Kaynakwh webhatti.com: Atatürkün Anıları

Gene bitirmiyor soruyor: "Neden?"

Arkadan bir bekri söz alıyor. Yüksek sesle cevaplıyor.Kaynakwh webhatti.com: Atatürkün Anıları

"Eşekliğinden."

Atatürk bu cevaba bayılıyor. Gülüyor, gülüyor.

Bir akşam Orman çiftliğinde yanında erkanı, açık havada oturuyorlar.

Rakılarını yudumluyorlar. Biraz ilerde 15-16 yaşlarında bir çiftçi çocuk çalışıyor. Atatürk el edip, çağırıyor. Soruyor:

"Söyle çocuk: Bir eşegin önüne iki kova koysan. Biri rakı dolu, biri su. Hangisini icer?"

Anadolu tosunu yutkunuyor. Bakıyor. Gazi Paşa Hazretlerinin ve yanındaki muhterem zevatın önünde rakı kadehleri. Devletin en büyükleri...Esas vaziyetine geçiyor:

"Rakıyı kumandanım!"

Atatürk kahkahayı basıyor. Herkes şaşkın. Ata onlara dönüyor. Muzip:

"Aman beyler! Neden diye sormayın!"
allah razı olsun konu acan arkadaştan o açmasa merak edıp bunları araştırmıyacaktım... :(*UNDECIDED*


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: hellboy80 üzerinde Ekim 22, 2010, 07:59:18 ÖS
ulem googleye yazdın ılk bu cıktı dimi ben okumakla vakıt harcadım sen benden once attın ::) 
cok guzel anı... baya güldüm... (+)

ben ataturku googleda aramam ;)


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: devrimci_28 üzerinde Ekim 22, 2010, 08:06:41 ÖS
ben ataturku googleda aramam ;)
niye gunah mı :)


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: hellboy80 üzerinde Ekim 22, 2010, 08:13:08 ÖS
niye gunah mı :)

yorum yok.


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: devrimci_28 üzerinde Ekim 22, 2010, 08:26:43 ÖS
yorum yok.
ozelden solede bızde bılelım...


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: Emekli Tufek üzerinde Ekim 23, 2010, 05:30:52 ÖÖ
Buyuk onderimizin anilarini bir baslikta toplamak, gercekten guzel bir dusunce.
Emegine saglik Ercan'cim.
Bu arada; Hellboy80 ve devrimci_28 ede, basliga katkilarindan dolayi tesekkurler.

Ataturk'un, bir masada, bir suru kral ve devlet baskaniyla cekilmis bir fotografi var.
"ISTE KARIZMA BUDUR..!" dedirten.
Arsivimde aradim ama bulamiyorum. :(
O resmi bilen ve bulan bir arkadasimiz bu basliga eklerse, sanirim cok sik duracak.
 


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: sprinter üzerinde Ekim 23, 2010, 08:28:19 ÖÖ
kariyer_istiklal, devrimci_28, hellboy80 hepinize gönülden teşekkürler  *rose*

Buyuk onderimizin anilarini bir baslikta toplamak, gercekten guzel bir dusunce.
Emegine saglik Ercan'cim.
Bu arada; Hellboy80 ve devrimci_28 ede, basliga katkilarindan dolayi tesekkurler.
sende sağol abi  *rose*

Ataturk'un, bir masada, bir suru kral ve devlet baskaniyla cekilmis bir fotografi var.
"ISTE KARIZMA BUDUR..!" dedirten.
Arsivimde aradim ama bulamiyorum. :(
O resmi bilen ve bulan bir arkadasimiz bu basliga eklerse, sanirim cok sik duracak.
 
bulabilirsem ekleyeceğim, arıyorum.


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: c4nsu üzerinde Ekim 23, 2010, 12:01:44 ÖS
Çok sevdiğim anıların'dan biridir bu :)

 Atatürk bir kongre yemeğinde iken masasında silah arkadaşları ile oturmakta ve yemeğe eşlik etmektedir. O sırada bir ingiliz komutanı tabiri caizse Atatürk'e dik dik bakmaktadır ve bu olay gece boyunca devam etmektedir ve Atatürkü inanılmaz rahatsız etmektedir... sonunda Atatürk dayanamaz ve yaverini çağırır ve derki ;
-"Yaver sor bakalım bu ingiliz komutanı bana neden sürekli bakıyor ?.."
yaver gider sorar ve Atatürk 'ün yanına geldiğinde Atatürk'e şu cevabı verir;
-"ingiliz komutanı diyorki; siz benim babamı Çanakkale'de şehit ettiniz.. "
Atatürk Gayet sakin ve işibilir tavrı ile tekrar yavere döner ve der ki ;

-"Yaver git sor bakalım babasının Çanakkale'de ne işi varmış ? "


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: Gazik üzerinde Ekim 25, 2010, 02:48:59 ÖS
Güzel konuda paylaşımlar sadece bu kadar mı çoğaltalım :))))


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: batu999 üzerinde Ekim 25, 2010, 09:23:11 ÖS
ellerine sağlık kardes ++


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: kanuni üzerinde Ekim 26, 2010, 12:58:27 ÖÖ
sene 1938in 10 kasımında ataürkün öldüğünü haber alan alman profesör rektöre sorar efendim ders vereyim mi vermeyeyim mi rektör üzüntüden zar zor konusarak sizin orda böle bi adam ölünce ne yaparlarsa onu yap
profesör bizim orda böle  büyük bi adam hiç ölmedi der


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: ankara-cengiz üzerinde Ekim 26, 2010, 01:34:59 ÖÖ
konuyu açana ve tüm paylaşımda bulunan arkadaşlara teşekkür ederim ellerine yüreklerine sağlık *heart* *rose*


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: Napolion üzerinde Ekim 30, 2010, 11:12:04 ÖÖ
 *bravo*   süper olmus tebrikler...


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: hellboy80 üzerinde Aralık 23, 2010, 12:52:32 ÖÖ
Atatürk bir akşam, Çankaya'da arkadaşlarına sordu

- Dünyanın en büyük insanı kimdir?

- Timur'dur Paşam!

- Değil.

- Fatih'tir.

- Değil.

- Yavuz Sultan Selim.

- Değil.

- Alpaslan.

- Değil.

- Napolyon.

- iskender.

- Değil.

Nafile!.. Ne derlerse Atatürk "değil" diyordu. Dalkavuklardan biri dayanamadı:

- Sizsiniz Paşam., dedi.

Atatürk, bu zatı tersledikten sonra, sualinin cevabını kendisi verdi:

- Dünyanın en büyük insanı Hz. Muhammed'dir. Ölümünden bu yana bin üç yüz sene geçtiği halde, günde beş vakit, Cenab-ı Allahtan sonra adı söylenen Hz. Muhammed'dir...


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: F.S.M. üzerinde Aralık 23, 2010, 01:05:43 ÖÖ
 *bravo* *bravo* *bravo*

Not: Çanakkale şehitligini gezenler daha da iyi anlarlar fırsatı imkanı olan herkese tavsiye ederim 2 kez gittim tüylerim diken diken oldu ve aglamamak elde degil  :'( :'( :'(


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: hellboy80 üzerinde Aralık 23, 2010, 01:11:49 ÖÖ
*bravo* *bravo* *bravo*

Not: Çanakkale şehitligini gezenler daha da iyi anlarlar fırsatı imkanı olan herkese tavsiye ederim 2 kez gittim tüylerim diken diken oldu ve aglamamak elde degil  :'( :'( :'(

ben ağlamıştım


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: sniper üzerinde Şubat 07, 2011, 11:58:19 ÖÖ
Buyuk onderimizin anilarini bir baslikta toplamak, gercekten guzel bir dusunce.
Emegine saglik Ercan'cim.
Bu arada; Hellboy80 ve devrimci_28 ede, basliga katkilarindan dolayi tesekkurler.

Ataturk'un, bir masada, bir suru kral ve devlet baskaniyla cekilmis bir fotografi var.
"ISTE KARIZMA BUDUR..!" dedirten.
Arsivimde aradim ama bulamiyorum. :(
O resmi bilen ve bulan bir arkadasimiz bu basliga eklerse, sanirim cok sik duracak.
 
işte o fotoğraf :
(http://img.blogcu.com/uploads/turkeyhotels_7[1].11.1927_SSCBye_Resepsiyon.jpg)
karizma budur...


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: sniper üzerinde Nisan 19, 2011, 04:41:59 ÖS
Hâlâ hayatta olan ATATÜRK'ün şoförünün sözlerinden:
Seyfettin bey İtalyan sefiri ile Atatürk arasında İtalyanca tercümanlık da yapmış. Konuşmaların bir kısmını mükemmel bir İtalyanca ile anlattı.
"Mussoloni bütün dünyaya meydan okuyordu.
Rodos adasına 40 bin asker yığmış.
İzmir'i istiyor bizden.
İtalyan sefiri Povli Atatürk'ün yanına geldi.
Atatürk gece adamıydı.
Bana 'Sor bakalım niye geldi?' dedi.
O da 'Eğer 4 ay içinde İzmir'i bize vermezsen, zorla alacağız' diye cevap verdi.
Atatürk,
'Ben yarın cevap vereceğim' dedi.
Ben İtalyan sefirine,

'Yarın sabah 9'da gel. Atatürk cevabını o zaman verecek' dedim.
İtalyan sefiri ertesi gün sabah 9'u çeyrek geçe geldi.
Atatürk işaret parmağını kaldırarak İtalyan sefirine
'söyle o koca herife, o 40 bin askerle İzmir'i alamaz ama ben 4 bin mehmetcikle Roma'ya girerim.' dedi.


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: hellboy80 üzerinde Haziran 06, 2011, 02:26:12 ÖS
Atatürk'ün başyaveri Salih Bozok anlatıyor.

 Kollarında ve omuzlarındaki işaretlerden amiral rütbesinde olduğu anlaşılan
 İngiliz Donanması Komutanı, Hükümet Konağı'nın kapısından girerek Mustafa
 Kemal Paşa'nın odasına doğruldu.Nazik , fakat öfkeli bir hali vardı. Ruşen
 Eşref önüne çıkıp ne istediğini sorunca:

 -Başkomutan Mustafa Kemal Pasa ile görüşmek istiyorum!.. dedi.

 .Birlikte odaya girdiler kapı kapandı. Amiral önce:

 -Çok güç koşullar altında bir savaş kazandınız, sizi asker olarak içtenlikle
 kutlarım. Çanakkale'deki basarinizi rastlantıya borçlu olmadığınız,
 kanıtlanmış oldu.Büyük bir askerle tanıştığım için memnunum. Amiral bir süre
 sonra konuya girmiş:

 -Ülkenin kontrolünüz altında bulunan bölümünde bizim tebamız ve sizin
 azınlıklarınızdan Ermeniler, Rumlar var.Yeni askeri yönetim altında bu
 insanların statüsü nedir? güvende midirler?..

 -Hiç kuskunuz olmasın Amiral!..Türkiye'deki bütün insanlar gibi tebanız ve
 sözünü ettiğiniz azınlıklar da TBMM Hükümeti'nin eşit koruması altındadır.
 Suç islemeyenler, kendilerini bu memlekette benim kadar güvende
 sayabilirler.

 -Suç isleyenler?

 -Suç isleyenler Sayın Amiral, dünyanın her yerinde olduğu gibi, ülkemizde de
 adaletin huzuruna çıkarlar...Suçlu iseler, cezalarını elbette
 çekeceklerdir...

 -Fakat Paşa Hazretleri,fevkalade günler geçirdik. Yunan ordusundan cesaret
 alan Rumların bazıları, şımarıklıklar yapmış olabilir. Bugün bu insanlar
 yerli halkın düşmanlığı ile yüzyüzedirler. Ermeniler için de başka açıdan
 aynı şeyleri söyleyebilirim. Biliyorsunuz, arkadaşlarının büyük bir bölümü
 göçe zorlandı ve önemlice bir bolumu de hayatlarını kaybettiler. Bu ruh
 tedirginliği içinde Yunan ordusu ile işbirliği yapmış, bazı Türklere zor
 günler geçirtmiş olabilirler. Bunlar, fevkalade günlerin olaylarıdır.
 Bağışlanması, hoş görülmesi gerekir. Eğer bu kimseler, halkın husumetine
 bırakılacak olursa, bütün dünya aleyhinize kıyameti koparır!

 Son cümleye kadar Amiral'i gülümseyerek dinleyen Mustafa Kemal Pasa,
 'dünyanın koparacağı gürültü ile' kendini tehdide girişince, sözünü bıçak
 gibi kesmiş:

 -Şu "Efendi Devlet" rolünü bir kenara koyunuz Amiral! Milletleri de tehdit
 etmekten vazgeçiniz! İngiltere ve müttefiklerinin kıyameti koparıp
 koparmayacağını düşünmem! Bunlar memleketimin iç işleridir; kimsenin bu
 islere karışmasına müsaade etmem! Majestelerinin devleti memleketimizin
 azınlıkları ile uğraşmaktan vazgeçsinler! ..Kim bize saygı beslemezse,
 bizden saygı beklemeye hakki olmaz!..

 Amiralin benzi kül gibi olmuş:

 -İngiltere Hükümeti'nin tebasını her yerde koruma hakki, devletler hukuku
 teminatı altındadır. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rum ve
 Ermenilerin güven içinde bulundurulmasını sadece rica ettik. Yoksa biz bu
 güvenliği sağlayacak güçteyiz...

 İşte o zaman Mustafa Kemal Paşa'nın tepesi iyice atmış:

 -Arkaladığınız Yunan ordusunun denizde yüzen leşlerini herhalde görmüş
 olmalısınız! Türk ordusu asayişi sağlayacak güçte olduğu gibi, limanı (o
 donemde İngiliz donanması İzmir limanında bulunmaktaydı) boşaltacak güçtedir
 de... İsterseniz, Türk'e ihanet eden tebanızın ve azınlıklarınızın adaletten
 kaçan sefillerini geminize doldurabilirsiniz!.. Donanmanızın da en kısa
 zamanda limanı terk etmesini istiyorum!

 Mustafa Kemal Paşa'nın cümleleri, art arda Osmanlı tokatları gibi Amiralin
 yüzünde şakladıkça, Amiral ne yapacağını şaşırmış ve en sonunda:


 -İngiltere'ye savaş mı açıyorsunuz? demiş.

 İşte Paşa burada son sözünü söylemiş:

 - savaş açmak mı? Siz yoksa Sevr Antlaşması'nın hala yürürlükte olduğunu mu
 sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırttık... Karşımda oturuşunuzu, sizi konuk
 saymama borçlusunuz! Fakat görüyorum ki, nezaketimizi kötüye kullanmak
 eğiliminiz var... Buna müsaade edemem. Bizim gözümüzde "barış antlaşması
 yapmamış" iki devletiz. savaş hukuku yürürlüktedir. Gemilerinizi derhal
 karasularımızdan çekmenizi size ihtar ediyorum!

 Bir balmumu heykeline dönmüş Amiral..... gerine gerine girdiği Mustafa Kemal
 Paşa'nın odasında oturduğu sandalyede küçüldükçe küçülmüş ve sonunda
 kekeleyerek:

  

 -Afedersiniz!.. demiş ve yerlere kadar eğilerek geri geri kapiya gidip
 dışarı çıkmış.

 .Ruşen Eşref hem düşünceli hem de gülüyordu:

 -Pasa, Amirali anasından doğduğuna pişman etti. "Kendisinin Türk
 topraklarında bir savaşçı olarak
 bulunduğunu "Paşa'dan öğrendiği zaman sapsarı kesildi... Tutuklanacağını,
 tutsak edileceğini sandı. İnce dudaklarını ısırıyor, parmaklarını birbirine
 kenetlemiş titriyordu. Karşısında Babıali Paşası bulacağını sanıyordu
 herhalde...

 "İngiltere devletini kendi devletine eşit gören "bir Paşa ile karsılaştığı
 için, ihtiyatsızlık edip karaya çıktığına kim bilir nasıl lanet etmiştir...

 Aradan bir saat geçti gecmedi... İngiliz gemisinden bir müfreze ve bir
 teğmen çıktı. Amiralden - devleti adına- bir ültimatom getiriyordu,
 Başkomutan'a kendi eliyle verecekti. Paşa'ya bildirdim; "Gelsin" dedi.
 Teğmeni içeri aldım. Ruşen Eşref tercümanlık yapıyordu.İngiliz çakı gibi bir
 Teğmendi. Paşa'nın karşısında gösterişli bir selam verdi ve Ruşen Eşref
 aracılığıyla ültimatomu Paşa'ya ulaştırdı.

 Paşa: -Peki Teğmen! Hükümetimiz ültimatomunuzu inceler ve hükümetinize
 gereken karşılığı
 verir.Siz geminize dönebilirsiniz...

 Teğmen önce dışarı çıkacakmış gibi bir hareket yaptı, sonra da Ruşen Eşref'e
 donup:

 -Başkomutan ellerini öpmeme müsaade buyururlar mi?

 Ruşen Eşref, teğmenin dileğini Paşa'ya söyledi, Pasa:

 -Nereden icap etmiş sor bakalım!.. dedi.

 Teğmen:

 -Asker olarak zaferlerine, insan olarak kendisine hayranım...
 Lütfetsinler...

 Teğmen Paşa'nın elini öptü, Paşa da Teğmenin yanağını okşadı. Odayı
 boşalttık. Az sonra Ruşen Eşref'i çağırdı:

 -Metni okudunuz mu? Ne istiyorlar?..

 -Paşam Amiral ile görüştüklerinizin yazı ile de pekiştirilmesi isteniyor.

 -Öyleyse Halide Hanım'ı (Edip Adıvar) bulunuz, hemen tercümesini yapsın ve
 metin olarak bana getirsin... Öte yandan bir kopyasını şifre ile Dışişleri
 Bakanlığına gönderin gerekeni yapsınlar... Durumu, ordu komutanı Nurettin
 Paşa'ya da bildiriniz. Gerekiyorsa benimle temas etsin........

 Olay kısa bir süre içinde şehirde duyulmuştu...

 İngiliz ve Fransızlar, kendi devletlerinin uyruğunda olanları gemilere
 bindirmeye başlamışlardı. Nitekim birkaç saat sonra da sessizce çekilip
 gittiler...


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: hellboy80 üzerinde Haziran 07, 2011, 05:20:11 ÖS
1935 senesinde idi. Atatürk'ün Çanakkale'ye geleceği rivayetleri dolaşıyordu. O zamanlar dünyanın bazı yerlerinde olduğu gibi, memleketimizin de bazı bölgelerinde Yahudiler aleyhinde bir hareket ve ayaklanma başgöstermişti. Bu hal karşısında bütün Museviler mallarını, mülklerini satarak yolculuğa hazırlanıyorlardı. Bunlar, o zaman rivayet olduğuna göre Filistin'e gitmek istiyorlardı. Bunlar, o zaman rivayet olunduğuna göre Filistin'e gitmek istiyorlardı. İşte bu sıralarda "Atatürk Çanakkale'ye geliyor!" dediler. Çok sevindim. Çünkü Atatürk'ü daha önce hiç görmemiştim. Heyecanla Atatürk'ün geleceği Balıkesir Caddesi'ne koşarak gittim. Bütün Çanakkale halkı orada toplanmıştı. Ben de bir kenara dikildim. Bu esnada yanımda tesadüfen bulunan birkaç Yahudi'nin fısıltı ile pek hararetli olarak konuştuklarını gördüm. Alakadar olmaya vakit kalmadan karşıdan birkaç otomobil göründü. "Atatürk geliyor!" sözü yeniden ağızdan ağıza dolaştı.

 Halkın "Yaşa, varol!" nidaları arasında Atatürk otomobilinden indi. Alkışlar devam ediyor, o da halkın ortasında ilerliyordu. Garip bir tesadüf ve talih eseri olarak Atatürk bizim önümüze gelince hafif bir duraklama yaptı. Halka bakıyor ve kalabalığı selamlıyordu. Tam bu esnada yanımad bulunan ve biraz evvel fısıltı halinde, fakat hararetli konuşan Yahudilerden biri, ileriye doğru yürüdü ve Atanın önüne atıldı. Muhafızlar mani olmak istediler. Atatürk:

 - Bırakın, gelsin! dedi.

 Bu Musevi vatandaş, Atatürk'ün önünde ellerini açtı, omuzlarını yukarıya kaldırarak:

 - Paşam bizi kovuyorlar. Biz ne yapacağız? dedi.

 Atatürk, bu şekilde önüne atılan bu adamın ne demek istediğini ve kim olduğunu derhal anlamıştı. Buna rağmen sordu::

 - Sen kimsin?

 - Ben Paşam, Çanakkale Musevilerinden Avram Palto.

 - Sizi kim kovuyor? Hükümet mi Kanun mu? Polis mi? Jandarma mı? Bana söyle? dedi.

 Bu Musevi vatandaş durakladı, şaşaladı. Biraz sonra kendini toparlayarak cevap verdi:

 - Hayır Paşam, halk kovuyor.

 Atatürk, bu adamın yüzüne dikkatle baktı, gülümsedi ve:

 - Halk isterse beni de kovar, dedi ve yürüdü.


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: sniper üzerinde Haziran 07, 2011, 07:27:48 ÖS
YANINA ALDIĞI İLK ER

O, Samsun'a çıktığı zaman, üstü başı yırtık, postalları patlamış, silahsız bir er gördü. Yüzünün rengi bakıra dönmüş, yağlan eriyip kemik ve sinir kalmış bu Türk askeri ağlıyordu. O'na sordu:
- Asker ağlamaz arkadaş, sen ne ağlıyorsun?
Er irkildi, başını kaldırdı. Bu sesi tanıyordu ve bu yüz ona yabancı değildi. Hemen doğruldu ve Anafartalar'daki Komutanını çelik yay gibi selamladı.
- Söyle niçin ağlıyorsun?
Karadeniz'in yanık yürekli çocuğu içini çekti:
- Düşman memleketi bastı, hükümet beni terhis etti. Silahımızı elimizden aldı. Toprağıma giren düşmanı ne ile öldüreceğim? Kemal Atatürk, er'in omzuna elini koydu:
- Üzülme çocuğum, dedi. Gel benimle!
Ve Samsun deposunda giydirilip silahlandırarak yanına aldığı ilk er bu Mehmetçik oldu.

Burhan Cahit MORKAYA


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: sniper üzerinde Haziran 07, 2011, 07:31:53 ÖS
TÜRK ORDULARI BAŞKUMANDANIYIM

Afyonkarahisar'ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemal'in çadırına getirilmişti. Bunlardan birisi, Muzaffer Generalin doğup büyümüş olduğu Selanik'ten gelmişti. Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı.
- Binbaşı mısınız?
- Hayır.
- Albay mı?
- Hayır.
- Korgeneral mi?
- Hayır.
- Peki nesiniz?
- Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım! Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi:
- Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!..


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: sniper üzerinde Haziran 07, 2011, 07:39:10 ÖS
     Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919′da Samsun’a geldi. Bir süre çalıştıktan sonra kentin postanesine gitti. Görevli bulunan PTT memuru o günü söyle anlatıyor:
Hava yağmurlu ve elektrikliydi. O zamanlar paratoner sistemi olmadığı için telleri toprağa vermiştim. Saat gece yarısına yaklaştığı bir anda kapıdaki nöbetçi koşa koşa geldi, bir haber verdi. Mustafa Kemal Paşa geliyor. O sırada, Mustafa Kemal Paşa tek odadan ibaret telgrafhaneye girdi. Ayağa kalktım.


— Buyurun Paşam.
— Derhal Havza ve Amasya ile görüşmem gerekiyor dedi.
— Hava elektrikli, telleri toprağa verdik, sizi görüştüremem!
— Bu, vatanın kurtuluşu ile ilgilidir. Muhakkak görüşeceğim, ya ölürüz, ya vatan kurtulur, dedi.
Ceketin cebinden ipek mendilini çıkarıp maniplenin üzerine koydu. Benim için telleri devreye sokmaktan başka yapacak bir şey kalmamıştı.
— Sen ölürsen ben de ölürüm dedi.
Elimi bırakması için söylediğim ısrarlı sözlere aldırmadı, elimi uzun süre bırakmadı. Önce Havza’yı aradım. Derhal cevap geldi. Nöbetçi memur, Kemal Paşa’nın adamlarının emir beklediklerini söyledi. Paşa şifreli bir not verdi, yazdım. Gelen şifreli cevaba elimi bırakmadan baktı. Bir kağıda çabucak şifreli bir şeyler yazdı. Havza’ya iletmemi söyledi. Amasya ile de istediği konuşmayı yaptı, sonra;
«Oh çok şükür, şimdi vatan kurtuldu.» dedi ve maiyetiyle gitti. Birden aptallaşmıştım. Oturduğum yerden kalkamadım. Mustafa Kemal Paşa hayatını ortaya koyan bir kişiydi. Fes kapmaya, mevki elde etmeye gelmiş biri olamazdı. O bir gerçek vatanseverdi, Atatürk’e hayranlığım yağmurlu bir gecede böyle başladı işte…
   


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: Edessa üzerinde Haziran 07, 2011, 07:40:30 ÖS
TÜRK ORDULARI BAŞKUMANDANIYIM

Afyonkarahisar'ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemal'in çadırına getirilmişti. Bunlardan birisi, Muzaffer Generalin doğup büyümüş olduğu Selanik'ten gelmişti. Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı.
- Binbaşı mısınız?
- Hayır.
- Albay mı?
- Hayır.
- Korgeneral mi?
- Hayır.
- Peki nesiniz?
- Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım! Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi:
- Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!..

Sakarya Meydan Savaşı'nın kazanılmasından sonra, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'ya, Millet Meclisi, 19 Eylül 1921'de kanunla ''Müşir'' (Mareşal) rütbesi ile ''Gazi'' unvanı verdi.

Mustafa Kemal'e, Milli Mücadele'nin başında Erzurum'da bulunduğu sırada, kendisini İstanbul'a çağıran Saray ile 8-9 Temmuz 1919 gecesi yaptığı telgraf görüşmesinde; resmi memuriyetine son verildiği bildirildi. Mustafa Kemal Paşa da Harbiye Nezareti'ne ve Padişah'a, ''resmi vazifesiyle beraber askerlik mesleğinden istifa ettiğini'' bildiren telgraf gönderdi. Hiçbir rütbe sahibi olmayan Mustafa Kemal, ''milletinin sinesinde'' mücadelesini sürdürdü.

Sakarya Meydan Savaşı öncesinde Mustafa Kemal'e, Millet Meclisi, 5 Ağustos 1921'de ''Başkomutanlık'' verdi. Savaşın, 13 Eylül'de kazanılmasının ardından, ''Garp Cephesi Komutanı'' İsmet (İnönü) Paşa ile Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa, cepheden, ''Edirne Mebusu İsmet ve Kozan Mebusu Fevzi'' imzalarıyla Meclis'e 15-16 Eylül 1921'de gönderdikleri tarihi önergeyle, Mustafa Kemal'e ''Müşirlik'' rütbesi ile ''Gazilik'' unvanı ''tevcihini'' önerdiler.


http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tbmm_basin_aciklamalari_sd.aciklama?p1=29585


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: sniper üzerinde Haziran 07, 2011, 07:56:33 ÖS
İlkokuldan beri ezbere bildiğimiz, kalıplaşmış bir cümle vardır.  “Atatürk 19 Mayıs 1919 ‘da Bandırma Vapuru’yla Samsun’a çıktı.” Oysa bu cümlenin altında neler neler yatar. Uğruna canımızı verebileceğimiz kadar sevdiğimiz ülkemizin ilk temellerinin atıldığı bu önemli günle başlayan uzun süreçte  neler yaşanmış, ne zorluklar çekilmiş, ne fedakarlıklar yapılmış..

O günlere dair bir anı Prof. Dr. Yurdakul Yurdakul’un yazdığı “Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış Anılar” adlı kitaptan bir anı

Muzaffer Kılıç anlatıyor:

Galata rıhtımından 16 Mayıs günü akşam üzeri kalkan bir motorla Bandırma Vapuru’na geldik. Vapur Kızkulesi açıklarında demir atmış bizi bekliyordu. Hemen hareket ettik.

Karadeniz’de müthiş bir dalga vardı. Vapurumuz denizde fındık kabuğu gibi sallanıyordu. Bizleri deniz tutmuştu. Deniz biraz durulunca güverteye çıkıyor, biraz hava alıyorduk. O zaman Atatürk de kaptan köşküne çıkıyor, kaptana emirler veriyordu.

18 Mayıs günü, öğleye doğru Sinop’a gelindi. Deniz biraz sakinleşmişti.

Sinop açıklarında vapurumuz demirledi.

Atatürk, Samsun’da ordu müfettişi olarak gösterişli bir karşılama yapılsın istiyordu. Bu ilgiyi kendisi için istemiyordu, fakat hem dış güçlere karşı bir gözdağı olur, hem de morali bozulmuş halk üzerinde etkileyici bir rol oynar düşüncesinde idi. Çünkü Samsun’a bile bir ingiliz kontrol birliği yerleşmiş; yöredeki bütün milli hareketleri kontrol ediyor ve gerekli önlemleri Osmanlı hükümeti’ne aldırıyordu. Bu nedenle, gemiye istenen sandalla sahile çıkıp telgrafhaneden, Samsun Tümen Komutanlığı’na , Samsun’a gelmekte olduğumuzu bildiren bir telgraf çektik. Bazı ihtiyaçları da alarak gemiye döndük. Hemen hareket edildi.

Fakat denize açılınca vapur yine sallanmaya başladı. Hepimiz sarhoş gibiydik. “Allahım, sahile hayırlısı ile bir çıksak” diye dua ediyorduk.

Nihayet 19 Mayıs 1919 günü sabah altı sularında gün ağarırken Samsun görüldü. Deniz de iyice sakinlemişti. İnmek için hazırlıklara başladık. Hepimiz perişandık. Sağ salim karaya çıkacağımız için Allah’a şükrediyorduk.

Bir ara vapurun güvertesine bir göz attım. Bir de baktım ki, Atatürk traş olup, tertemiz paşa elbiselerini giyinmişler; sağasağlam ve dipdiri, bir heykel gibi, bir kuvvet ilahı gibi elleri arkalarında Samsun’a bakmıyorlar mı?

Sanki fındık kabuğu gibi üç gündür sallanan bu vapurla O yolculuk yapmamışlardı.

Ben, O’nu görünce halimizden utandım.Çünkü, Atatürk de bir kara subayı idi. Kendileriyle ta Halep’ten beri beraberdim.

Belki de , on defa açık denizde yolculuk yapmamışlardı. Hemen kamaralarımıza koşarak kendimize çeki düzen verdik. Traş olup kılık kıyafetimizi de Atatürk’e göre düzelttik. Sonra küçük bir sandalla sahile çıktık.

Sahilde bizi, derme çatma bir bando ve oradan buradan toplanan derme çatma küçük bir askeri birlik ve halk karşıladı.

Sahile çıkar çıkmaz, emrindeki bütün askeri birlik ve idare amirliklere telgraf çektirerek son askeri durum hakkında acele rapor ve bilgi vermelerini emrettiler.


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: sniper üzerinde Haziran 10, 2011, 10:20:56 ÖS
Atatürk'ün amerikaya seslenişi ;

http://www.izlesene.com/video/ataturkun-amerikaya-konusmasi/440048    (http://www.izlesene.com/video/ataturkun-amerikaya-konusmasi/440048)


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: sniper üzerinde Haziran 16, 2011, 06:02:12 ÖS
Atatürk'ü seviyorum çünkü Atatürk ne koyu bir sağcı kadar faşist, ne koyu bir solcu kadar komünist ruhluydu.

Atatürk'ü seviyorum çünkü Atatürk ne camiye inançsız girecek kadar dinsiz ne de inançlarıyla boğulacak kadar yobazdı.

Atatürk'ü seviyorum çünkü Atatürk ne cahilliğin pençesinde boğuldu ne de bilgeliğin ellerinde halkına yüksekten baktı.

Atatürk'ü seviyorum çünkü ASLA SATILMADI,ASLA SATMADI.......


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: hellboy80 üzerinde Aralık 15, 2011, 01:46:25 ÖS
yıl 1934, o dönemde milli eğitim bakanlığı ulus'tadır. bakan ise niğdeli abidin özmen'dir. bakan, makamında çalışmaktadır. kapı çalınır. bakanın gür sesi:

"giriniz!" atatürk'ün yaverlerinden biri, yanında iki çocukla makama girerler. konuklara yer gösterir ve zarfı açar. atatürk'ten gelen bir mektuptur bu:

"bay abidin özmen, milli eğitim bakanı..."

abidin özmen zarfı özenle açar ve mektubu dikkatle okur:

"yaver bey'le, size iki fakir ve kimsesiz çocuk gönderiyorum. bu çocukları, uygun göreceğiniz, bir liseye (parasız yatılı olarak) kaydını yaptırın..."

bu, atatürk'ün bir emridir. kesinlikle yerine getirilecektir. bakan özmen, orta öğretim genel müdürünü çağırtır ve şu direktifi verir:

"yaver bey'in yanındaki bu iki çocuğun evrakını alınız ve bu çocukların haydarpaşa lisesi'ne paralı yatılı olarak kaydını yaptırıp her ikisi için de üçer yıllık paralı yatılı makbuzlarının veli ve ödeyen hanesine atatürk'ün ismini yazdırarak bana getiriniz." der.

bakanın emri yerine getirilmiştir. abidin özmen de kısa bir mektup yazarak yaver bey'le atatürk'e yollar.

mektubun içeriği şöyle:

"muhterem atatürk, yaver bey'le göndermiş olduğunuz iki çocuk hakkında emirlerinizi aldım. ancak, arkasında türkiye cumhuriyeti'nin kurucusu ve cumhurbaşkanı atatürk gibi biri bulunduğu için; bu iki çocuğu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarımız, hem de mantığımız izin vermedi. bu nedenle her iki çocuğunda emirleriniz gereği haydarpaşa lisesi'ne paralı yatılı olarak kayıtlarını yaptırdım. çocukların üçer yıllık okul taksitlerine ait makbuzları ekte takdim ediyorum..."

atatürk bu mektup üzerine, devrin başbakanı ismet inönü'ye telefon ederek:

"bak senin milli eğitim bakanın bana ne yaptı." diyerek olayı anlatmış.

inönü, bakan adına özür dilemiş. atatürk:

"yok! demiş özür dileme. çok memnun oldum. keşke her devlet adamı bu medeni cesarete sahip olabilse ve doğruyu gösterebilse."

tarihi değeri olan ve hiçbir yerde yayımlanmayan bu anının unutulup gitmesine gönlü razı olmayan bakanın yeğeni yüksek mimar h. rahmi özmen, 15.08.1985 günü bu mektubu gazeteci yazar vahap okay'a iletir.

o da 15.09.1985'te gazetesinde yayımlar.

işte devlet böyle kurulur, devlet böyle adamlarla yönetilir...

mustafa kemal in bakanları böyleydi.


Konu Başlığı: Ynt: ATATÜRK anıları köşesi
Gönderen: yineben üzerinde Kasım 19, 2012, 07:30:30 ÖS
şu konuya emek veren sizleri yürekten kutluyorum. şayet bir tanrının huzuruna çıkarsak benden + sevap point alacaksınız.  ;)