Edessa
Buny@S
Global Moderator
Karma: +185/-50
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 707
Can evimden baktım sana İstanbul!
|
|
« Yanıtla #195 : Temmuz 30, 2011, 11:51:37 ÖS » |
|
VAY KURBAN
Dağlarının, dağlarının ardı, Nazlıdır. Uçurum kıyısında incecik bir yol Gider dolana - dolana, Bir hastan vardır, umutsuz, Belki Ayşe, belki Elif Endamı kuytuda başak, Memesinin, memesinin altında, Bir sancı, Bir hayın bıçak...
Ölüm bu, Fıkara ölümü Geldim, geliyorum demez. Ya bir kuşluk vakti, ya akşam üstü, Ya da seher, mahmurlukta, Bakarsın, olmuş olacak. Bir hastan vardı umutsuz, Hasreti uykularda, Hasreti soğuk sularda. Gayrı, iki korku çiçeğidir gözleri, İki mavi, kocaman korku çiçeği, Açar, derin kuyularda...
Dağlarının, dağlarının ardı korkunçtur. Hiç akıl edip de düşünen var mı? Gün kimin hesabına tutar akşamı, Rahmetinden kim demlenir bulutun, Hayırlı evlat makina Nasıl canavar kesilir. Kurdun, karıncanın rızkını veren Toprak nasıl ayartılır, Yüz vermez topal öküze, Ve almaz koynuna kara sabanı.
Sepetçioğlu'm kömür işçisidir, Mavzer değil, kürek tutar Urfalı Nazif Mal, haraç - mezattır, Can, pazar - pazar. Kırmızı, ak ve esmer, Yumuşak ve sert buğdaları Yaratan ellerin sahibidir bu, Kör boğaz, nafaka uğruna, Haldan düşmüş, tebdil gezer...
Dağlarının, dağlarının ardı Nasıl anlatsam... Ağaçsız, kuşsuz, gölgesiz. Çırılçıplak, Vay kurban... "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda." Yiğitlik, sen cehennem olsan bile Fedayı kabul etmektir, Cennet yapabilmek için seni, Yoksul ve namuslu halka. Bu'dur ol hikayet, Ol kara sevda.
Seni sevmek, Felsefedir kusursuz. İmandır, korkunç sabırlı. İp'in, kurşun'un rağmına, Yürür pervasız ve güzel. Sıradağları devirir, Akan suları çevirir, Alır yetimin hakkını, Buyurur, kitabınca...
Gün ola, devran döne, umut yetişe, Dağlarının, dağlarının ardında, Değil öyle yoksulluklar, hasretler, Bir tek başak tanesi bile dargın kalmayacaktır, Bir tek zeytin dalı bile yalnız... Sıkıysa yağmasın yağmur, Sıkıysa uyanmasın dağ. Bu yürek, ne güne vurur... Kaçar damarlarından karanlık, Kaçar, bir daha dönemez, Sunar koynunda yatandan, Hem de mutlulukla sunar Beynimizin ışığında yeraltı.
Her mevsim daha genç, daha verimli, Sunar, pırıl - pırıl, sebil, Ömrünün en güzel aşk hasadını, Elimizin hünerinde yeryüzü. Dolu sofra, gülen anne, gülen çocuklar, Bir'e on, bir'e yüz'le akşama gebe Şafakla doğan işgücü. Yalanım yok, sözüm erkek sözüdür, Ol kitapta böyle yazılıdır, Ol sevda, böyledir çünkü...
Ahmed ARİF
http://www.youtube.com/watch?v=JuN4nIRsKxs
|
|
|
Kayıtlı
|
"Gölgede duranın, gölgesi olmaz" diyerek güneşe çıkıp, kavrulmaya başladım. Kendi gelecekleri uğruna kavrulmayı göze aldıklarım başkalarının gölgesinden hiç çıkmadılar.
|
|
|
Edessa
Buny@S
Global Moderator
Karma: +185/-50
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 707
Can evimden baktım sana İstanbul!
|
|
« Yanıtla #196 : Ağustos 10, 2011, 04:35:54 ÖÖ » |
|
Aşk Bitti
Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da Uzun bir hastalık gibi Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi Bitti. Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır İhmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim Belki bir yağmur yağar akşama doğru Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım Aşk da bitti diyordu ya bir şair Aşk bitti işte tam da öyle
Ahmet Telli
Köprü
Sevgili, yetmiyor 'sevgili' sözü tek başına.Karşılamıyor içimi dolduran duyguyu. Oysa ben 'sevgili' derken neler düşünüyorum bilsen. Sonsuz,bir güneş, bir yudum rakı, çiçeğe durmuş ince bir bahar dalı, oğlumun sıcak yanağı, anamın acılı gözleri, babamın tütün kokan eli, evimizde ki kuş, yarının güzel günleri, anlatılması güç binlerce duygu ve SEN... işte sen beni hayata baglayan en güzel köprüsün; köprülerin en güzelisin. sevgilim...güzelim... insanı yaşatan içimizdeki hayat böceğidir. o ölürse hayatımızında tadı biter. o sakın ölmesin, yaşat onu.
selimiye ceza evi 3.8.1972 Yılmaz Güney
|
|
|
Kayıtlı
|
"Gölgede duranın, gölgesi olmaz" diyerek güneşe çıkıp, kavrulmaya başladım. Kendi gelecekleri uğruna kavrulmayı göze aldıklarım başkalarının gölgesinden hiç çıkmadılar.
|
|
|
ZaMaN
Er
Karma: +1/-1
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 6
YAVUZ SULTAN SELİM HAN
|
|
« Yanıtla #197 : Ağustos 10, 2011, 12:56:47 ÖS » |
|
Destan
Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak: Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden, Çatırdılar geliyor karanlık kubbemizden, Çekiyor tebeşirle yekûn hattını âfet; Alevler içinde ev, üst katında ziyafet! Durum diye bir lâf var, buyrunuz size durum; Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodurum! Bir şey koptu benden, şey, her şeyi tutan bir şey, Benim adım Bay Necip, babamınki Fazıl Bey; Utanırdı burnunu göstermekten sütninem, Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem. Ey tepetaklak ehram, başı üstünde bina; Evde cinayet, tramvay arabasında zina! Bir kitap sarayının bin dolusu iskambil; Barajlar yıkan şarap, sebil üstüne sebil! Ve ferman, kumardaki dört kıralın buyruğu; Başkentler haritası, yerde sarhoş kusmuğu! Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama, Çatla Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma! Öttür yem borusunu öttür, öttür, borazan! Bitpazarında sattık, kalkamaz artık kazan! Allahın on pulunu bekleye dursun on kul; Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa; Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa! Kubur faresi hayat, meselesiz, gerçeksiz; Heykel destek üstünde, benim ruhum desteksiz. Siyaset kavas, ilim köle, sanat ihtilâç; Serbest, verem ve sıtma; mahpus, gümrükte ilâç. Bülbüllere emir var: Lisan öğren vakvaktan; Bahset tarih, balığın tırmandığı kavaktan! Bak, arslan hakikate, ispinoz kafesinde; Tartılan vatana bak, dalkavuk kefesinde! Mezarda kan terliyor babamın iskeleti; Ne yaptık, ne yaptılar mukaddes emaneti? Ah, küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap; Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılap.
(1947) Necip Fazıl Kısakürek
|
|
|
Kayıtlı
|
''Sanma şahım herkezi sen sadıkane yar olur'' ''Herkezi sen dostum sandın belki ol ağyar olur'' ''Sadıkane belki ol alemde serdar olur'' ''Yar olur, ağyar olur, serdar olur,didar olur''
|
|
|
Edessa
Buny@S
Global Moderator
Karma: +185/-50
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 707
Can evimden baktım sana İstanbul!
|
|
« Yanıtla #198 : Eylül 29, 2011, 12:37:21 ÖS » |
|
ANISI BİZ OLALIM
Anısı biz olalım bu sokakların öpüşmediğimiz tek saçak altı hiçbir otobüs durağı kalmasın Biz yürüyelim kent güzelleşsin gürültüsüz sözcükler bulalım yeni sevinçlere benzeyen
Biz gelince bir yağmur başlar yüzün çizilir buğulanan camlara bir uzun karatma biter akasyalar köpürür birdenbire ve her avluda adınla anılan çiçekler sulanır akşamüstleri
Bir arkadaş evinde uğrarız yolüstü bir fincan kahve içeriz, ısıtır bizi başını sessizce omzuma koyarsın gülüreyhan olur soluğun Biz kalırız kuşlar dönüp gelir her balkonda bir menekşe sesi
Belki yeniden güzelleştiririz adları değiştirilen parkları perdeleri hiç açılmayan evlerde ışıklar yanar çocuk sesleri duyulur tanıdık sevinçlerle dolar yeniden kendi sesini kemiren alanlar
Anısı biz olalım bu sokakların ve hiç durmadan yağmur yağsın Biz gürültüsüz sözcükler bulalım sarmaşıklar fısıldaşsın yine Gidersek birlikte gideriz yeni sevinçler buluruz hüzne benzeyen
AHMET TELLİ
|
|
|
Kayıtlı
|
"Gölgede duranın, gölgesi olmaz" diyerek güneşe çıkıp, kavrulmaya başladım. Kendi gelecekleri uğruna kavrulmayı göze aldıklarım başkalarının gölgesinden hiç çıkmadılar.
|
|
|
carlsberg
Er
Karma: +48/-21
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 31
|
|
« Yanıtla #199 : Eylül 29, 2011, 06:12:03 ÖS » |
|
6 MAYIS 3 DARAĞACI
O gün erken doğdu kıpkızıl güneş Altı mayıs günü üç darağacı Dağların başında tutuştu ateş Altı mayıs günü üç darağacı
Toplandı katiller okundu ferman Dalgalandı Deniz, kükredi Arslan Çoktan bu ölüme hazırdı İnan Altı mayıs günü üç darağacı
Çorak topraklarda tohum saçtılar Ne korktular ne kavgadan kaçtılar Gülerek ölüme kucak açtılar Altı mayıs günü üç darağacı
Son bir defa haykırdılar dünyaya Devam edin devam edin kavgaya Cellat tekmeyle vudu sehpaya Altı mayıs günü üç darağacı
Zamaniyim kırılacak bu çarklar Zulüm yok olacak kurtulur halklar Asırlar geçsede anılacaklar Altı mayıs günü üç darağacı
ZAMANİ
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
carlsberg
Er
Karma: +48/-21
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 31
|
|
« Yanıtla #200 : Eylül 29, 2011, 06:16:25 ÖS » |
|
Ankaranın Taştır Yolu Yanki dolu sağı solu sen öğrettin gazi kemal bu gençliğe doğru yolu
zulüm bir gün duracaktır halk zinciri kıracaktır Türkiyenin geleceği bağımsızlık olcaktır.
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
carlsberg
Er
Karma: +48/-21
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 31
|
|
« Yanıtla #201 : Ekim 01, 2011, 10:24:24 ÖS » |
|
Yerin seni çektiği kadar ağırsın Kanatların çırpındığı kadar hafif Kalbinin attığı kadar canlısın Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç Sevdiklerin kadar iyisin Nefret ettiklerin kadar kötü Ne renk olursa olsun kaşın gözün Karşındakinin gördüğüdür rengin Yaşadıklarını Kar sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; Ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadardır ömrün Gülebildiğin kadar mutlusun üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin Sakın bitti sanma her şeyi, Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın Bir Gün yalan söyleyeceksen eğer Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin işte budur hayat! işte budur yaşamak Bunu hatırladığın kadar yaşarsın Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun çiçek sulandığı kadar güzeldir Kuşlar ötebildiği kadar sevimli Bebek ağladığı kadar bebektir Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin Kadar Sevilirsin
Can YüCEL
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
Edessa
Buny@S
Global Moderator
Karma: +185/-50
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 707
Can evimden baktım sana İstanbul!
|
|
« Yanıtla #202 : Kasım 19, 2011, 05:34:49 ÖS » |
|
BİNBİRİNCİ GECE
Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı! Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş... Aman karanlığı görmesin gözüm! Beyaz perdeleri, ger yavaş yavaş. Sıla burcu burcu... ille ocağım!.. Çoluk çocuk hasretinde kucağım... Sana her şeyimi anlatacağım, Otur baş ucuma, sor yavaş yavaş.
Güç bela bir bilet aldım gişeden; Yolculuk başladı Haydarpaşa'dan! Hancı n'olur, elindeki şişeden, Birkaç yudum daha ver yavaş yavaş!
Ben o gece, hem ağladım, hem içtim, İki gün, diyardan diyara uçtum... Kayseri yolundan, Niğde'yi geçtim; Uzaktan göründü, Bor yavaş yavaş...
Garibim; her taraf bana yabancı, Dertliyim; çekinme, doldur be hancı! İlk önce kımıldar hafif bir sancı; Ayrılık sonradan kor yavaş yavaş...
Bende bir resmi var, yarısı yırtık, On yıldır evimin kapısı örtük! Garip, bir de sarhoş oldu mu artık; Bütün sırlarını der yavaş yavaş...
İşte hancı! ben, her zaman böyleyim, Öteyi ne sen sor, ne ben söyleyim... Kaldır artık, boş kadehi neyleyim, Şu bizim hesabı, gör yavaş yavaş...
BEKİR SITKI ERDOĞAN
Hancıdan yolcuya
Elbette yorulur gurbet gezenler, Serdim yatağını gir yavaş yavaş, Gerecek perde yok pencerelere, Arkanı o yana ver yavaş yavaş.
Sılana kavuşta ocağın yansın, Çoluk çocuk etrafına dolansın, Söyle ki derdini gönlüm inansın, Sırrını ortaya ser yavaş yavaş.
Uzak yoldan geldin belli trenle, al şu kadehi derdin frenle, benim derdim de sonra sen dinle, hangimiz dertlidir gör yavaş yavaş.
Garipler gurbette hicranı sever Ne gurbeti sever ne de vazgeçer Bir gün olur elbet sılaya göçer Göç niğdeden bora var yavaş yavaş
Sencileyim bende çok bade içtim Birçok güzel sevdim çoğundan geçtim Nihayet bu hanı kendime seçtim Sende bu uzlete gir yavaş yavaş
Bir resmi var dedin, o da yok bende, Güllerim solmuştur taze gülşende, Yeter ötesini söyleme sende, Soğuk yaprakları der yavaş yavaş,
Gördüm yüreğinde derin yarayı, Seçtirdin bu gece akla karayı, Hesap sorma benden aldım parayı, Benim de yaramı sar yavaş yavaş.
Raşit AKÇURA http://facebookvideoindir.me/binbir-gecehancidan-yolcuya.html
|
|
« Son Düzenleme: Kasım 19, 2011, 05:39:50 ÖS Gönderen: Edessa »
|
Kayıtlı
|
"Gölgede duranın, gölgesi olmaz" diyerek güneşe çıkıp, kavrulmaya başladım. Kendi gelecekleri uğruna kavrulmayı göze aldıklarım başkalarının gölgesinden hiç çıkmadılar.
|
|
|
Edessa
Buny@S
Global Moderator
Karma: +185/-50
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 707
Can evimden baktım sana İstanbul!
|
|
« Yanıtla #203 : Aralık 07, 2011, 03:54:10 ÖS » |
|
Ne Giysek Yakışmıyor Hüzünden Başka
Yüzümüzü sulara bıraktık hayallerimizi sıvası dökülmüş duvarlara sardıkça yangınlar içimizi yoksul bir yaşamın cenderesinde yaralarımız üşüdü... Önce miydi, sonra mıydı, kar mıydı? yağmur muydu? bilemedik? üşüdükçe içimize çöktü sis...
Hep sancısını çektik kahreden hayatın ne giysek yakışmıyor hüzünden başka eğilip bakmaya korktuğumuz, sahipsiz mezarlara döndü içimiz. her akşam tanımadığımız bir hicran görmediğimiz bir ıstırap çaldı kapımızı...
Kalbimizi bir vefasız, ömrümüzü bir hayırsız aldı hayatın çıkmazında hep teselli aradık buruk gülümsemeler dindirebilir mi hüznü ah! Can? kime ne verebiliriz ki, gönül mü? ömür mü? can mı? mal mı? yok, yok yüreğimizden başka servetimiz
Her baktığımız göz yuttu gönlümüzü hançerini sapladı her tuttuğumuz el hangi adaya sığınsak ihanet kokuyor. nereye gidebiliriz ki ah! Can, yüreğimizden başka sokaklar çıkmaz sokak ömrümüzde, kahretsin...
Çıktığımız her yolculukta düştüğümüz her kalabalıkta ıssız bir kıyıda üşüdü ömrümüz yetim bir ruh, nemli gözlerle her gece sarılıp bir hayale, yalnızlığımızı alıp bastık bağrımıza...
kırgındık mevsimlerin koynunda, yaralıydık acılarla yattık, acılarla kalktık, bir ömür acılara acılar kattık kurudu gözpınarlarımız, karanlığı siper edip gözlerimize yüreğimizle ağladık.
Kimsesiz bir çocuğun yüreğine çizip resimlerimizi kayıp mezarlara gömdük, yüzümüze siper ettiğimiz gülüşleri ve yükleyip sevdalı bir kuşun kanadına anılarımızı ardında el açıp aşka ve acıya ağladık...
Hep yüreğimizde saklı tuttuk sevgimizi, gözlerimizde, yüzümüzün hüznünde saklı tuttuk... gökyüzünü doldurup soluğumuza isyanımızı kilometrelere zincirleyip kayıp bir vadide idam ettik geçmişimizi...
Gidenler dönmedi ah! Can solgun bir güz bahçesi renginde, boynu bükülü gelincikler gibi kaldık yaralı uçurumları birer birer koşarak boş yere yollara baktık, türküler yaktık kurudu gözpınarlarımız, yüreğimizle ağladık.
Yaralı bir ülkeyiz şimdi, terkedilmiş bir şehir nehir nehir acılar damlıyor bedenimize önümüzde dağ dağ uçurumlar ardımızda ölümün ayak sesleri nasılda acıyor hayatımız ahh! Can
Gurbet ki, kahreden yanımız acılara gömdüğümüz isyanımız derdimizi kime nasıl anlatırız, kimimiz var ki, lime lime yüreğimiz, ilmik ilmik gözyaşlarımızdan başka…
Hasret ki, göçmen kuşların kanadında taşıdığı gamdan bir dağ gibi oturmuş gözlerimize... buruk gülümsemeler dindire bilir mi hüznü ah! Can? kime ne anlatabiliriz ki, ağızdan çıkan her söz yaralıyor yüreğimizi....
Nuri CAN
|
|
|
Kayıtlı
|
"Gölgede duranın, gölgesi olmaz" diyerek güneşe çıkıp, kavrulmaya başladım. Kendi gelecekleri uğruna kavrulmayı göze aldıklarım başkalarının gölgesinden hiç çıkmadılar.
|
|
|
Edessa
Buny@S
Global Moderator
Karma: +185/-50
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 707
Can evimden baktım sana İstanbul!
|
|
« Yanıtla #204 : Aralık 28, 2011, 11:44:04 ÖS » |
|
BELKİ YİNE GELİRİM
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü Bir gök gürlese bari diyorum, bir sağnak patlasa Bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse Ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de Yırtılan ve parçalanan bir şeyler olmalı mutlaka Hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler.
Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent Ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü
Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini Bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki Onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan Kadınları güzelleştiren herhalde onlardı "Tükürsem cinayet sayılır" diyordu birisi Tükürsek cinayet sayılıyor artık Ama nerede kaldılar, özledim gülüşlerini onların
Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara Tek yaprak bile kıpırdamıyor nedense Ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar Alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor Kanımın pıhtılarında güllerin serinliği Ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum Okuduğum bütün kitaplar paramparça Çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma Bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent Bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum Sarmaşık aydınlar, arabesk hüzünler Bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma
Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor Ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere Kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık Biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri Ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
İçimde zaptedilmez bir kırma isteği Dizginlerini koparan bir at sanki bu Soluk soluğa kalıyorum her sonbahar Ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa Bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum Bütün gençliğim böylece geçip gitti işte Ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim
Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa Bir gün gelirsek hangi kent güzelleşmez Şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı Geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür Sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa Bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem Oysa ne kadar sakin sokaklar, bu kent ve bütün yeryüzü İpince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün...
Ahmet TELLİ
Bitti yine İstanbul Serüveni Belki Yine gelirim
|
|
|
Kayıtlı
|
"Gölgede duranın, gölgesi olmaz" diyerek güneşe çıkıp, kavrulmaya başladım. Kendi gelecekleri uğruna kavrulmayı göze aldıklarım başkalarının gölgesinden hiç çıkmadılar.
|
|
|
Edessa
Buny@S
Global Moderator
Karma: +185/-50
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 707
Can evimden baktım sana İstanbul!
|
|
« Yanıtla #205 : Ocak 06, 2012, 01:04:44 ÖÖ » |
|
Garibin Garip Türküsü
Sılada sılasız kaldım; Suyum garip, aşım garip. Ben kendime gurbet oldum; İçim garip, dışım garip.
Bayram diye insem düze, Düşman olur astar yüze. Kattım geceyi gündüze; Uykum garip, düşüm garip.
Temmuzda üşür gezerim, Zemheride akar terim; Dört mevsimde derbederim.. Yazım garip, kışım garip.
Felek bir gün rahat koymaz; Çağırsam kaderim duymaz. Ayağım aklıma uymaz.. Gövdem garip, başım garip.
Parasız kesem suç olur. Acıkıp yesem suç olur. Sözüm var, desem suç olur. Dilim garip, dişim garip.
Ben bu devre nerden geldim.. Kırk parçayı bire böldüm. Bugün doğdum, dünden öldüm.. Vaktim garip, yaşım garip.
Koştum hakikat ardına, Yandım ayrılık derdine, Git, bak, ölüler yurduna; Kabrim garip, taşım garip.
Abdurrahim Karakoç
http://www.siirfm.com/garip-abdurrahim-karakoc/
|
|
|
Kayıtlı
|
"Gölgede duranın, gölgesi olmaz" diyerek güneşe çıkıp, kavrulmaya başladım. Kendi gelecekleri uğruna kavrulmayı göze aldıklarım başkalarının gölgesinden hiç çıkmadılar.
|
|
|
amasyaimp34
Ziyaretçi
|
|
« Yanıtla #206 : Ocak 06, 2012, 11:54:43 ÖÖ » |
|
"Geçit Yok..." Derine, hep derine kazıyoruz... nerde, çağımızın o altın kalbi. çağımızın altın kalbini arıyoruz üzerimizde ağır bir yeryüzü gökyüzünden uzakta... çok uzakta.... derine , hep derine kazıyoruz... nerde, çağımızın o altın kalbi. çağımızın, altın, kalbini arıyoruz... Madencileriz biz... Devrimcileriz biz... Patlarız... Volkan gibi... çağ, yenmeyecek bizi... Yorgun Değiliz biz... bağdatl'ıyız, bağdat'tayız, bağdat'lıyız bağdat'ta düşünce bombalar adımız meçhule kalır adımız meçhul yanar kavrulur bedenimiz sevdiklerimiz yanar kavrulur külümüz kalır geriye rüzgarda savrulur sözümüz kalır bir de öfkemiz, birde öfkemiz, birde öfkemiz öfkeliyiz... Öfkeliyiz... kül savrulur, söz kalır, öfke büyür büyüyor! bağdat'lıyız, bağdat'tayız, dünyanın her yanındayız bu kan denizinin dalgalarıyla yankileri boğacağız bağdat'lıyız, bağdat'tayız, bağdat'tayız, her yandayız geçit yok, isyan var emperyalizme karşı katlettiğin yetti artık, yetti artık, yetti geçit yok, isyan var emperyalizme karşı söndürdüğün ocaklar yetti artık, yetti, yetti.. yetmez artık bombaların durduramaz bu seli sorulacak bir hesap var yetti artık yetti atılan bombanın bir hesabı olacak olmalı yetti artık, yetti bu hesap vakti geldi bombalanan topraklarda yakılan hayatların söyleyecekleri bitmedi daha bitmeyecek bombalanan insanlarımız adına da haykırıyoruz bir kez daha katil amerika!!! önce gürleyen sesimiz kovar yankileri sonra biz bombalanan topraklarda yakılan halkların soracakları hesap bitmedi daha bitmeyecek geçit yok amerika'ya!!! buralarda biz varız hey! türküz, kürdüz, arabız biz... sömürü, işgal, istila varsa ya istiklal ya ölüm diyenler de vardı varlar, varolacaklar hey biz varken, geçit yok amerika'ya buralarda biz varız halkız biz sömürü işgal istila varsa kurtuluş kavgası olacaktır biz halkız bağdat yanan çocuk çığlık çığlığa çığlık dicle'ye, nehir denize denizler dalgalı mahir'ce meydanlarda vurun dalgalar made in USA kıyılara yükselin denizler meydanları sel alsın boğulup gitsin bu yankiler coni'siyle toni'siyle bağdat'lı çocuğun çığlığı meydanlarda öfke dolu bir haykırış, bir taş, bir ateş ki hıncımız yanan çocukların acısı kadar büyük kim yaktı bağdat'lı bebeleri böyle! hangi alçak çıkarlar için yüksek teknolojiyle yaktılar, yıktılar, bombaladılar biliyoruz biliyoruz suç kesin suçlu malum emperyalizm! gereği düşünüldü.... gereği düşünüldü.... "iyi halsiz" katillere adil olmaktır en büyük ceza bağdat'ta yanan çocukların acısı kadar acımasız olacağız bu kovboylara bağdat'ta yananların ahı kadar adaletli olacağız... Geçit Yok ! Geçit Yok ! Geçit Yok ! www.youtube.com/watch?v=QrP5_gmC5HA&feature=related
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
Edessa
Buny@S
Global Moderator
Karma: +185/-50
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 707
Can evimden baktım sana İstanbul!
|
|
« Yanıtla #207 : Ocak 16, 2012, 08:39:06 ÖS » |
|
BİR GÜN SABAH SABAH
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam, Uykudan uyandırsam seni: Ki, sisler daha kalkmamıştır Haliç ten. Vapur düdükleri ötmektedir. Etraf alacakaranlık, Köprü açıktır henüz. Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam...
Yolculuğum uzun sürmüş oldukça Gece demir köprülerden geçmiştir tren. Dağ başında beş-on haneli köyler, Telgraf direkleri yollar boyunca Koşuşup durmuş bizle beraber.
Şarkılar söylemişim pencereden. Uyanıp uyanıp yine dalmışım. Biletim üçüncü mevki, Fakirlik hali. Lüle taşından gerdanlığa gücüm yetmemiş, Sana Sapancadan bir sepet elma almışım.
Ver elini haydarpaşa demişiz, Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl, Hava hafifden soğuk, Deniz katran ve balık kokulu. Köprüden kayıkla geçmişim karşıya, Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu...
Bir gün sabah sabah kapıyı vursam, -Kim o dersin uykulu sesinle içerden. Saçların dağınıkdır, mahmursundur. Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim, Bir sabah vakti kapıyı çalsam, Uykudan uyandırsam seni, Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç ten. Fabrika düdükleri ötmektedir.
Turgut UYAR
http://www.siirfm.com/bir-gun-sabah-sabah-turgut-uyar/
|
|
|
Kayıtlı
|
"Gölgede duranın, gölgesi olmaz" diyerek güneşe çıkıp, kavrulmaya başladım. Kendi gelecekleri uğruna kavrulmayı göze aldıklarım başkalarının gölgesinden hiç çıkmadılar.
|
|
|
*Baltazar*
Er
Karma: +9/-1
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 1
|
|
« Yanıtla #208 : Ocak 19, 2012, 01:05:03 ÖÖ » |
|
Mona Roza'dan...
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim
Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura
Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim
İtimat edeceğim şu belalı yağmura
Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim
Asılmış bir adamın iki eli yağmura
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim
Sezai Karakoç
|
|
|
Kayıtlı
|
Sen Yolcu Bu Yalan Dünya Hancıdır Öyle Bir Gün Varki Yürekte Sancıdır Yer Gök Bir Olup Da Hesap Sorulunca En Sevdiğin Bile Senden Davacıdır
|
|
|
freesoul
King of SouLs
Çavuş
Karma: +204/-42
Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 75
|
|
« Yanıtla #209 : Ocak 19, 2012, 09:49:56 ÖÖ » |
|
Hayır! Öyle hüzünlü olma Çünkü aşk her zaman senin yanında Hayır! Öyle hüzünlü durma Aşk yaşamak için çok kısa Hayır! Öyle hüzünlü durma Öyle olduğun anda Aşk uzak duracak sana İyi dinle beni; Rüyalarını gerçeğe dönüştür artık Aşkı iste, onu çağır O sana en iyi cevabı verecektir Unutma aşkın en güzel kahkaha olduğunu Bırak artık kalbin konuşsun Bırak aşk parıltılar içinde başlasın Ve devam etsin At kabusunu üzerinden Rüyalardan gerçeğe gel Mutsuzluğun acısını, kalbinin boşluğunu unut Aşkın gücü Mutluluğun çığlığıdır, sevginin kendisidir Kalbini aç ve Bırak aşk girsin oradan tüm benliğine Bırak mutluluk uçursun tüm varlığını Bırak tüm dünya yok olsun sevginde Bırak arzuların, hislerin aksın gitsin aşkında.....
Ertaç Hergenç (FreeSouL) 23 Ağustos 1997
|
|
|
Kayıtlı
|
Hayatta basit zevklerim vardır; herşeyin en iyisi....
|
|
|
|